Ayı diye boşa demiyordum işte. Başkaları olsa ne derdi, yedek kartı aşağıdan istettirmekle uğraştırma falan ama bu bela herif, hep böyle dan dun kırmak dökmeyi iyi bilirdi. Kalbimi kırdığı gibi.

Acil diyete başlasam mı diye bile düşünmüştüm lan! Kolay değildi. Dişi sineğinden, erkek böceğine kadar herkesin düştüğü vücudumu ikinci kez düşündürtmüştü bana, bunun intikamı elbet alınacaktı.

"Def ol git zayıf sevgililerinin odasına," diye bağırdım.

Lodos elini güm güm kapıya geçirdi. "Atlas açar mısın şu kapıyı?"

Aklıma bir videonun düşmediğini söyleyemezdim. Uğur Dündar misali, 'Sayın Özkara lütfen açar mısınız kapıyı' demezse açmazdım ama. Sonra da 'Türkiye'den getirdiğiniz paralarla bana Vegas'ta bir tur basar mısınız' dese, tadından yenmezdi. Ben de elimdeki mikrofonla ayının kafasına kafasına girişirdim. Dövüşürken keyif alıyorduk sonuçta. İlk kıvılcımlarımız bile dövüşürken başlamıştı! Eşşeoğlueşşek! Yokken bile anılarımda vardı.

Kapıyı açmadım. Sırıtan yüzümü toplamakla uğraştım. Şimdi güldüğümü görse kızgın olmadığımı anlardı.

Tabi ki onun, oda kartını almadığını biliyordum. Ben aldım diye yeter diye düşünmüştük çıkmadan. Eeee Lodos Albert Seçkin sen misin yaman ben mi? Bu işler öyle odadan çıkarkenden garanti altına almaya benzemezdi. Sevgiliydik sonuçta birader değil, kavgası da olurdu bu işin hard bir seksi de. Sevgisi de nefreti de.

"Atlas!" dedi yeniden salt bir öfkeyle. Bu kadar öfkeyi de hak etmiyordum yalnız. Ne olmuştu oradan buraya gelesiye. Yol boyu ben önde o arkada koştururken neyi kaçırmış olabilirdim.

"Niye kızgın boğa gibi çıkıyor sesin?" diye sormadan edemedim.

"Kapıyı aç, yüz yüze konuşalım."

"Söyle," dedim.

"Atlas!" dedi o da. Adımı söylemek Türkçedeki en sevdiği kelime değilse, ezberine alıyordu herhalde? Zaten bu dik ve yıkılması zor inatlarımız hep başımıza bela açıyordu ya neyse. Türkçe konuşsak da birilerinin odasından çıkıp, Lodos'a çatmasını ve Lodos o kişiyi sinirle öldürdüğünde otelden kovulmamızı göze almadım. Sırf bu yüzden aheste hareketlerle gittim kapıyı açtım. Sakin yüzüm, oralı olmayan bakışlarım, Lodos'un güneş çarptıktan sonra bir tur da öfkeden kızarmış esmer yüzünü turladı. Hayvan, hep yakışıklıydı hep.

Bazen geceler kalkıp, gecenin bir körü şaftı kaymış mı diye yakışıklı suratını kontrol ettiğimi bilmese de olurdu ama yok! Kaymıyordu! Yemek yerken, uyurken, bir şeyler içerken, dövüşürken, duşta, sekste, panik hallerinde, hele aşıkken. Hep ama hep gavur gibi yakışıklıydı.

Ki bunun mecaz değil de gerçek olması da, bazen bana kaderimin bir oyunu mu bu dedirtiyordu.

Ben de umuyordum ki benimki de kaymıyordu hiçbir zaman. Yoksa ben maymun gibi yatarken o uyansa, epey büyük haksızlık olurdu.

Arkamı döndüm, ağır ağır içkilerin döşendiği konsola yürüdüm. Kendime hafifleştirilmiş bir viski hazırlarken ona sormamıştım bile. Bok içsin! Ben de bunları için daha da göbek bağlayayım, göt salayım!

"Bak bak," dedi Lodos. "Beni delirten Atlas değil de kim acaba bu karşımdaki?"

"Delirmesi gereken biri varsa o da benim," dedim omzumun üzerinden geriye bakarak. Ağır adımlarıyla, ben engelleyemeden bana yaklaştı. Çenesini omzuma bastırırken, elimdeki bardağı düşürmemek için parmaklarımı sıkmam gerekmişti.

MAFYA BEY -TEXTING +18Where stories live. Discover now