Yine her soru başına bir öpücükle ödüllendirecekti Uygar onu. Dünyanın en kıymetli şeyine bakarcasına bakacaktı Kutay'ın lacivertlerine ve uçsuz bucaksız hayaller kuracaklardı üniversiteye dair. İkisine ait olan küçük şirin bir evde,ikisinin gölgeleri yaşarken birlikte olacaklardı.

Parmakları itaatkarsızdı. Kutay'ın nefret dolu kalbi ise tamahkar hissediyordu. Kendi elleri kendine ihanet ederken koyu mavileri aç,sabırsız ve dolu dizgin bir iştahla kelimeleri avlamak istiyordu kurumuş mürekkebin kağıda işlendiği biçimiyle. Sadece ölü mürekkeplerin hatırasını okumak istiyordu.

Tayfun'dan daha fazla nefret edecekti.

"Onun için sadece okulun zorbasıydım."diye fısıldadı Kutay yutkunup. "En yakın arkadaşını...Yumruklayan,zorbanın tekiydim. Ona ibne dedim. Tayfusunu yumrukladım. Benden önceydi.."

Peki ya sonrası?

"Sonrası sadece ben."diye mırıldandı ve defteri hızla kayalıklara bıraktı Kutay.Hırsla dişledi dudaklarını. Uygar yeterince açıktı. 

Çok yakışıklıydı. Kusursuz güzeldi ceylan yavrusu. Yalnızca fiziksel olarak değildi bu. Her daim özenliydi,kusursuzdu üstü başı. Kesin bitlidir bu diye veli toplantılarında dahi itilip kakılmayla başlayan gömlek yaka açık bir serseri Kutay'ın gözlerinin değdiğinden fazlasıydı.Kusursuz bir ailesi vardı Uygar'ın. Kutay'dan habersizlerdi belki ama bir şeylerden şüphelenmemek imkansız değildi.

Anne ve babasının biricik göz bebeğiydi, arkadaşları oğlanı çok seviyordu, üstelik okulun parmakla gösterdiği biriydi. Öğretmenleri bile onun kabiliyetine,yeteneklerine ve zekasına hayrandı. Hatta tarih hocası bile bilmediği yerlerde Uygar'ın alt metinlerini özellikle belirtiyordu derste,bunu Kutay'ın sınıfında dahi hayranca dillendirmişti kadın.

Kaan ile dahi arkadaş olmuştu üstelik Uygar her ne kadar haz etmese de.

Çünkü Uygar'ın en kusurlu noktası kendi içindeydi. Dünyanın en güzel yüzlerinde de olsa yetersiz hissediyordu. Çabucak kabuğuna çekiliyordu,küskündü. Depresyona meyilliydi. Geleceğe duyduğu kaygı bugününü ele geçiriyordu. Attığı her adım mutluluk adınaydı ve en ufak bir başarısızlık onu korkutuyordu.

Uygar hayatında hiç düşmemişti,yastıklı yollar sermişti herkes onun adına. Dizleri kanamayan bir çocuktu ve en ufak bir incinme de çok çabuk kırılıyordu inancı,özgüveni. Kendini depresyona sokuyordu ve çocuksu bir halde kendini dünyaya karşı yenik hissediyordu.

"Keşke altına serilen halı olsam da dizi kanamasa."diye geçiriyordu Kutay ise içinden. Kutay yeterince ayak altı ve hırpalanmış halde savrulmuştu, o incinmesin diye ayak altında ezilmek bir latife olurdu kendisi için.Ama ne yaparsa yapsın Uygar'ın kırılgan hali Kaan mevzunda dahi kendine sarmaşık gibi dolanmıştı. "Ben sadece en yakınımdaki adamın ilgisini aşka yormuştum. Kaan da muhtemelen aynı hislerde. O tatlı ve yakışıklı bir oğlan, kendisine göre uygun insanlar bulacağına eminim. Büyüyünce belki..."

Sadece kendisine ilgi gösteren adamın aşkını aramıştı,en yakın arkadaşında.

"Siktir.."diye inledi ve adam boyunda devasa masmavi dalgalar karaya çalarken tısladı Kutay. 

O defter denizin fersahlarca altında kaybolup gitmeliydi mürekkebini deniz silip götürürken. Gözler görmemli,yok sayılmalıydı. O defteri deniz gözlü Kutay bir daha hiç görmemeliydi. Tam da şimdi avuçları arasından atmalıydı.

Yapamamıştı,başını dik tutamamıştı gururuna.

Ve mürekkebi mavisinden,hissi ise kandan kemikten ve külden dizeler doldu laciverlerine. Savaş alanı gibiydi yazılar karman çorman,bunlar Kutay'ın denk gelmediği dizelerdi. Uygar'ın hayatına dahil olmadan öncekileri görmüştü de hayatına dahil olduğu gezi ve sonrasını asla okuyamamıştı.

Son PerdeWhere stories live. Discover now