"Git buradan," diyerek önüne döndü Tarık. İlk kez konuştuğunda ağzından çıkan sözler bunlar olmuştu. Bunların son sözleri olmasını umut ederek karşıdan görünen manzaraya bakmaya devam ederek içkisini içmeyi sürdürdü.

"Tarık biraz konuşamaz mıyız?" dedi Venüs sesi titreyerek. Ağlamasını mümkün olduğunca ertelemek istiyordu. Çünkü ağlamak normalde Merihlik bir şeydi. Venüs hayat dolu, neşe dolu olan taraftı. O çok daha az ağlardı. Tarık'ın onu, bu özelliğiyle bilmesini istiyordu. Onun aklında bu şekilde yer etmek istiyordu.

"Adımın dudaklarından döküldüğünü duymak istemiyorum. Git buradan."

"Ben Merih değilim," dedi Venüs panikle. Bir adım içeri atıp girdi. Tarık onun yaklaşmasıyla sert bir bakışla Venüs'e döndü. Venüs o öyle bakınca olduğu yerde kalakaldı.

"Kimsen kimsin. O ismi de anma."

"Lütfen konuşmama izin ver. İzin ver her şeyi açıklayayım. Yine kızmaya devam et ama izin ver ki dün akşamki karmaşanın acısını azaltayım en azından."

"Dün akşamki karmaşa," dedi Tarık gülerek. "O bir karmaşa değildi. O düpedüz iğrenç bir ihanetti."

"Hayır işte! Değildi. Yalvarırım bana bak Tarık. Bu şekilde olmaz," dedi Venüs sesi çatallaşarak.

Tarık bir kez daha hışımla ona döndü Venüs yaklaşınca. "Burayı sadece sen biliyordun. Senden başkasına anlatmadım, göstermedim. En büyük sırrımdı bu benim. Şimdi de bu sırrımı mı suiistimal ediyorsun utanmadan?"

Venüs gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak yere çöktü. "Ben Merih değilim Tarık. Venüs'üm ben. Bunca zamandır Venüs'üm, anlıyor musun? Sen Merih'le değildin, benimleydin zaten!" dedi üstüne basa basa. Olabilecek en keskin ses tonuyla konuştu.

Tarık ilk kez bakışlarının değişmesini umursamadan Venüs'e döndü. Şaşkındı. Kızgınlığı hala baskındı ama şaşkınlık halini engelleyemiyordu. Sorgular gibi ama bir yandan da artık bir bilgiyi daha kaldıramayacakmış gibi bakıyordu Venüs'e.

Venüs'se onun yakışıklı yüzüne bakarken kalbi titriyordu heyecandan. Cesaretini topladığı gibi artık ağzına geleni anlatmaya başladı. "Biz Merih'le bir anlaşma yapmıştık. Ben huzurevinde çalışmak üzere kamu cezası almıştım. Bu cezadan kaçmak için Merih'e yalvardım. Ondan yerime geçip huzurevine gitmesini istedim. Başta kabul etmedi. Karşı çıktı. Sonra ben de 'Sen bunu benim için yaparsan, ben de senin için çok istediğin bir şeyi yapacağım' dedim. Sana anlattıklarımı hatırlıyor musun? Sana hep Venüs'ün nasıl Merih'in hayatını kararttığını anlatmıştım. Hep problem yarattığından. İlk kez... hayatımızda ilk kez bu kadar büyüğüne neden oldum ben. Hiç bu noktaya geleceğimizi düşünmeden, kimseyi düşünmeden çok yanlış kararlar aldım. Çok ama çok pişmanım... Ama en azından düşündüğün şekilde aldatılmadığını bilmeni isterim. Ali'nin bir suçu yok. O da en başından beri Venüs sandığı Merih'e aşık olmuştu çünkü. Tek farkınız... O bir ara kendi kendine gerçeği anladı. Sense onca zamandır sadece ama sadece benimleydin. Buraya gelirken, yat limanında buluşurken, Zeki amcanın kafesine giderken, spor salonunda, Bodrum'dayken... hepsi bendim."

Tarık konu iyice ilgisini çekmeye başlamış gibi doğrulmuştu biraz. Pür dikkat Venüs'e bakıyordu. Gözlerini bile kırpmıyordu. "Neden peki?" dedi fısıldayarak. "Bu korkunç planınıza beni neden dahil ettiniz? Neden beni mahvettiniz?"

Venüs yere tamamen otururken yine derin bir nefes aldı. "Çünkü... Merih kendini bildi bileli sana aşıktı. Daha doğrusu öyle olduğunu sanıyordu. Duygularının aşk olmadığını ancak gerçekten Ali'ye aşık olunca fark edebildi."

İKİLİ DELİLİKWhere stories live. Discover now