21. Bölüm

1.2K 181 6
                                    

Ali restorana resmen kariyerinin en erken saatinde gelmişti bugün. Çünkü Merih'i görmeyişinin üçüncü günündeydi. Çıldırmanın eşiğindeydi. Merih ondan kaçıyordu. Resmen kaçıyordu.

Pazartesi sabah yaşanan felaketten sonra onu fırsatını bulduğu her anda defalarca kez aramıştı ama Merih telefonu açmamıştı. Mesajlarına da cevap vermemişti. Utancından mı böyle olmuştu yoksa kızgın mıydı onu bile bilmiyordu. Pazartesi akşam onun evine gittiğinde evde olmadığını fark etmişti. Sonra Salı gün içinde şansını denemişti. Kapı yine açılmamıştı. Evde miydi bilmiyordu ama kapıda on beş dakika beklemesine rağmen kapı açılmamıştı.

Bugün artık restorana gelmeye mecbur olduğu için direkt restorana gelmişti Ali. Normalde geldiği saatten üç saat de erken gelmişti. Bütün mutfak çalışanlarını bir hayli şaşırtmıştı.

Tüm bu tatsızlıkların yanı sıra daha büyük bir tatsızlık vardı ki hala Aslı'yla konuşamamıştı. Pazartesi günü ailesini beş saat kilitledikten sonra, kendi ailesiyle beraber basıp Muğla'ya dönmüşlerdi apar topar. Merih'in peşinde koşup kendini ona affettirmeye uğraşırken, Muğla'ya gidip Aslı'yla konuşamamıştı. Ama yarın öbür gün kesin gidecekti. Hafta sonuna kadar bu işi çözecekti. Yoksa İrfan Bey ondan öyle bir nefret edecekti ki, Tarık'a olan yorumu, Ali için söylediklerinin yanında solda sıfır kalacaktı. Bu şekilde kimse ona kız vermezdi.

Oflayarak oturduğu yerde iyice kaykıldı. Sonra bilgisayarını açıp Merih'in Facebook'una girdi. Tam bir ergen gibi onun fotoğraflarına bakmaya başladı. Beraber bile fotoğrafları vardı. Restoranda çektikleri toplu bir fotoğrafta yan yana duruyorlardı. Daha önce fark edemediği şu kızdan şu an gözlerini alamıyordu.

Odasına ani bir şekilde Sıtkı abinin girmesiyle ekranı nasıl kapattığını bilemedi. Sanki porno izlerken yakalanmış gibi davranması, baş aşçı Sıtkı abinin de gözünden kaçmamıştı. "N'apıyorsun sen?" dedi meraklı ve oyunbaz bir sesle.

"Hiç! Öyle Facebook'ta geziyordum."

"Erkenden buraya Facebook'ta gezmek için mi geldin?" Sıtkı abi Ali'nin karşısına oturdu. Bir sigara yaktı.

"Yok ya, bazı gider tablolarına falan bakıyordum da sıkıldım," diye bir palavra sıktı. "Mutfak nasıl? Bir sıkıntı yok değil mi?"

Sıtkı abi başını bir kez yukarı kaldırarak "Yook!" dedi. "Her şey her zamanki gibi. Ben buraya asıl senin düğün yemeği işini konuşmaya geldim. Düğünü yaptığın otelin muhtemelen benden çok daha beceriksiz olan aşçısına bırakmayacaksın, değil mi? Her konuğun tabağını kendi ellerimle hazırlayacağım ben."

Ali bu sözlere gülümsese mi, morali mi bozulsa bilemedi. Sıtkı abinin ince ve düşünceli yaklaşımına suratsızlıkla karşılık veremeyeceği için gülümsedi. "Düğün konusu inan hiç belli değil Sıtkı abi. Ama bir düğün netleştiğinde, tabii ki de yemekleri sen yapıyor olacaksın. Senin kabak çiçeği dolmanın ve keşkeğinin olmadığı bir yemek tabağını hayal bile etmiyorum."

Sıtkı abi gelen övgüyle içten içe kabarmış olsa da Ali'nin diğer sözlerine şaşırdı. "Bu konuda adım adım ilerliyorsunuz sanıyordum? Yer falan bakmıştınız. Şimdi niye her şey belirsizmiş gibi kaldı yine."

Ali başını iki yana salladı. "Durumlar karışık biraz abi. Anlatırım sonra."

"Para mı? Bak eğer para mevzusu falansa—"

"Yok yok abi. Para mevzusunu aştık artık."

"Eh! Peki madem. Konuşmaya hazır olduğunda her zaman buradayım, haberin olsun. Hadi ben seni daha fazla boğmadan gideyim, uğra mutfağa."

İKİLİ DELİLİKWhere stories live. Discover now