Merih kısmi kalp krizi geçirmek üzere olduğunu hissediyordu artık. Öyle bir şey var mıydı ondan da emin değildi ama kalbinin bir köşesi ağrıyordu. Belki de portakallı çöreği yüzünden kalbi ağrıyordu. Venüs gerizekâlısıyla hiç alakası olmayabilirdi.

"Konumuz hep sensin zaten Venüs. Ne kararı çıkmış, söyle artık. Bu karanlıkta hiçbir şey okunmuyor."

Venüs tekrar o dramatik tavrına büründü. Gözleri dolarken burnunu çekti birkaç defa. Elini ağzına siper etti. "Kamu hizmeti cezası almışım. Tamı tamına iki ay boyunca huzurevine gidip o yaşlı bunaklara hizmet etmek zorundayım! Her hafta sonu! Dört saat boyunca!"

Venüs bunu öyle bir ifadeyle söylemişti ki, sanki idam cezası almıştı. Merih onun aldığı cezayı duyduğu an gözlerini devirerek bedenini serbest bıraktı. Korkudan altına etmesine ramak kalmıştı bu aptal kardeşi yüzünden. Onca abarttığı şey bu muydu yani?

"Venüs... Aklımı aldığının farkındasın değil mi?"

"Aklın alınsın zaten. Bu korkunç bir şey!"

"Ya sen manyak mısın?! Alabileceğin en iyi cezayı almışsın. Ya para cezası alsaydın, ya hapis cezası alsaydın? Deli misin sen?"

Venüs sinirle ayağını sektirmeye başladı. "Para cezası alsam daha iyiydi. Bir şekilde öderdim."

"Spor salonundaki pilates hocalığınla mı? Yoksa yazın beach clublarda kiraladığın jetski paralarıyla mı?"

Venüs hafifçe gözlerini kaçırarak omuzlarını silkti. Kollarını göğsünün altında kavuştururken "Ne var yani? Sen yardım etmez miydin kardeşine?" diye mırıldandı.

Merih'in kısmi kalp krizi tam bir kalp krizine dönüşmeye başladı. Sağ elini göğsüne koyarak ağlar gibi iki büklüm oldu. "Venüs n'olursun büyü artık ya," diye inledi.

Venüs ellerini ovuşturarak gözlerini tekrar ikizine doğru sabitledi. Ürkek bir sesle beş dakikadır kıvrandığı konuyu sadede getirmeye niyetlendi. Şu an doğru bir zaman mıydı bilmiyordu ama bunu yapmak zorundaydı. Keşke Merih daha mutlu bir modda olsaydı. İşi daha kolay olurdu.

"Sen beni bu halimle de çok seviyorsun, biliyorum." Ses tonu hem sinsi, hem şımarık, hem samimiydi. Ve Merih bu ses tonunu çok çok iyi tanıyordu. Buradan hiç iyi bir şey gelmiyordu.

"O küçük aklından neler geçiyor bilmiyorum ama inşallah hayırlı bir şeylerdir." Merih'in sözleri üzerine Venüs onun koluna girerek her zamanki normal hali olan şen şakrak moduna geri döndü ve kardeşini havuz başına, kalabalığa doğru götürmeye başladı. O sırada havuza inen merdivenlerin başında biri konukları karşılayarak bir konuşma yapıyordu.

"Bence çok hayırlı. Eğer seninle anlaşmaya varabilirsek—ki varacağımıza inancım yüzde yüz—sen de, ben de kazanabiliriz."

Merih tansiyonu ve kalp krizi ihtimali gittikçe yükselirken pörtlettiği açık kahverengi gözlerini kardeşine sabitlemişti. Venüs'se kokteyl alanındaki herkes gibi merdivenlerin başında konuşma yapan adama bakıyordu. Ama dikkati orada değil, Merih'teydi.

"Artık sizleri daha fazla bekletmeden çiftimizi buraya davet etmek istiyorum!" diyordu adam gür bir sesle. "Alkışlarınızla, Aslı Tanyel ve Ali Kızıldağ!"

Herkes bu gecenin çiftini hunharca alkışlarken Venüs ve Merih de yarı bir bilinçle alkışladı. Venüs gözlerini merdivenlerin başından ayırmazken Merih ısrarla kardeşine bakıyordu.

"Sana bu win-win* durumumuzu şu şekilde açıklayayım. Malum, sen herkesi seversin ve insan ayırt etmezsin. Herkesle anlaşırsın da." Venüs'ün sözlerine başlayış şekli Merih'in hiç ama hiç hoşuna gitmemişti.

İKİLİ DELİLİKWhere stories live. Discover now