32

420 37 22
                                    

Bir Ay Sonra

Zaman nasıl bu kadar çabuk geçebilir!?

Şu an Levent'tin odasında oturuyorduk. Levent ve ben. Bir de ablası. Ablası olduğundan pek rahat değilim desem yeridir. Sadece Levent olsa yine rahat olamazdım.

Annemden izin alacağım diye kırk takla atmıştım. Babamın da haberi vardı. Ve Levent'ten de haberi vardı. Bu yüzden ilk başta kızsa da sonradan bir şey dememişti. Birazcık abimin etkisi olabilirdi bu konuda. Ve yengemin kaçması da. Onu öne sürmüştüm azıcık. Ucundan yahu.

Levent'in ablası Sude abla yeşil tonlarında uzun bir elbise giymişti. Çok çok çok güzeldi. Bana da elbiseyi o almıştı. Levent'le uyumlu olalım diye lacivert bir elbise aldırtmıştı. Günlük tarzda giyilebilir bir elbiseydi biraz da.

Off. Aklım hâlâ daha demin gördüğüm eklerdeydi. Çok canım çekmişti. Ama misafirleri, daha doğrusu damat beyleri bekliyorduk. Abimin nikahında böyle bir şey olmamıştı. Çünkü kız kaçmıştı. Bu niye kaçmamıştı ki?

Ama şimdi gelinlik giymek de güzel ya. Kardelen üniversitenin bitmesini bekliyor. Hâlâ ailesiyle arası açık. Üzülüyor mu bilmem. Hiç belli etmiyor.

Of of! Derin bir iç çektiğimde Levent'in bakışları bana döndü. Bakma Kader. Bakma Kader. Bakma Kader.

Sude abla telefonuyla oynuyordu. Levent'te. Ben böyle boş boş bakınıyordum.

"Sude abla?"

"Efendim canım?"

"Şimdi sen gelinsin ya hani?"

"Eee?"

"Abla gözünü seveyim azıcık heyecan yap ya! Bu ne! Kız evi mi cenaze evi mi belli değil!"

"İyi, seni Levent'e isteyecek zaman sen heyecan yaparsın."

"Ne?" deyip kaldım. Levent? Ben? İsteme? Nişan? Düğün? Evli? Mutlu? Çocuklu?

"Kader!" diye bir bağrıltı duyduğumda yerimde zıpladım.

"Kız dondu kaldı. İki saattir sesleniyoruz tık yok." diyen Sude ablayla bakışımı ona çevirdim. Göz ucuyla Levent'e baktığımda başını hafif eğmiş gülümseyerek bana baktığını gördüm. Bakışlarımı hemen yere indirdiğimde Sude abla konuştu.

"Levent, bu kız şimdiden kıpkırmızı oldu."

"Abla, gidip nişan hazırlıklarınla ilgilensene sen."

"Aman! Laf ettirme sevdiğine." diyerek ayağa kalktı. Arkasından kapıyı da kapattığında ikimiz tek kalmıştık. Ellerim bacağımın üstündeydi ve ben parmaklarımı sıkarak oynuyordum.

Levent odadan çıktığında yüzüm düştü. Tamam gitmesi iyiydi de neden beni yalnız bırakmıştı?

Kapı tekrar açıldığında ellerimle oynamaya devam ediyordum. Kucağıma konan tabakla ellerimi çektim. Tabakta bir sürü ekler vardı. Levent... Canım sevgilim.

Tabağı alıp Levent'in yatağına oturdum. Tabağı da ortaya koydum. Bir tanesini aldığımda o da aldı. Sessiz sessiz yerken eklerle aşk yaşıyordum. Böyle güzel bir şey yoktu.

Elimi attığımda sonuncusu olduğunu anladım. Benimle birlikte Levent'te elini atmıştı. Elimi çekip "Sen ye." dedim.

"Yok, sen seversin. Sen ye."

"Levent, sen al. Çok yedim zaten."

"Ben de yedim." dediğinde derin bir nefes aldım.

"Tamam. Yarısını sen al yarısını ben."

"Nasıl olacak o?"

"Isır işte."

Bana baktığını hissettim. Sonra ekleri alıp yarısını ısırdı. Diğer yarısını da ben yediğimde güldü. Daha fazla burada duramayacaktım. Hayır damadın geleceği de yok! Tabağı alıp ayağa kalktığımda Levent'in dediğiyle hızlandım.

"Çifte düğün mü yapsak acaba?"

Kader mi Kaza mı? *Texting* #F#Where stories live. Discover now