Bölüm 14

58 2 0
                                    

"Doğru mu yapıyoruz, bilemiyorum..."

"Deniyoruz Buğra," dedi Arda. "En azından elimiz kolumuz bağlı oturmuyoruz."

Buğra önce yatak odasındaki koltuğa oturmuş Aslı'yla Tugay'a, sonra da başında bekleyen Arda'ya baktı. Begüm ayak ucuna oturmuştu. Ona bakmaya korkuyordu, çenesi düşünce susmuyordu çünkü.

"Şimdi o üç gündür yapmamak için direttiğim şeye kendi ellerinizle ortam hazırlıyorsunuz yani?" diye sordu. "Bilseydim okula gelirdim. En azından yok yazılmazdım."

Begüm "Yok yazıldığını nereden biliyorsun?" deyip göz kırptı. Seviyordu bu kızı.

"Tamam," dedi. "Uyuyacağım. Ama hepiniz başımda beklerken nasıl uyuyabilirim? Hadi gidip bir şeyler izleyin siz, ben uyanınca yanınıza gelirim."

Begüm ayağa kalktı. "Pekala. Ama plana uyacağız. Telefonunun alarmını bir saat sonrasına kuralım. Bakalım rüyaları hangi katmanda görüyorsun. Çok derin olduğunu sanmıyorum."

Telefonunu eline aldı, saati kurduktan sonra başucuna koydu. "Hadi çıkın. Arda'cığım sen de şu göz bandını uzatabilir misin? Gündüz onsuz uyuyamıyorum da."

"Kalk al lan. Yatalak mısın?" Yine de bandı yatağa fırlatıp odadan çıktı.

Uyuyabileceği için seviniyordu aslında. Gözleri sabahtan beri yanıyordu. Bandı takıp başını yastığa koydu.

***

"Buğra, hadi uyan artık. Bak alarmın çalmış, kapatmışsın."

Göz bandını sıyırdı, zar zor gözlerini araladı. "Tamam Begüm ya. Kalkıyorum." Doğrulduğunda dördünü de odasında, yatağının karşısında buldu. Kendine geldiğinde Arda yanına yaklaştı. "Bir şey gördün mü?"

İstemsizce başını kaşıdı. "Hayır. Hiçbir şey görmedim."

Begüm dudaklarını büzdü, Aslı tek kaşını kaldırdı. Tugay pek ilgileniyor gibi görünmüyordu. Telefonuna odaklanmıştı.

"O zaman tekrar uyuyabilirsin," dediği gibi yatağa geri itti Arda onu. Ve bir şeyler görmüş olması umuduyla odasına doluşan ekip geldiği gibi geri gitti.

Bir buçuk saatin ardından, bu kez üç kişi olarak gelip Buğra'yı uyandırdılar. Plana göre süre yavaş yavaş uzatılacaktı. Böylece Buğra'nın rüyalarını kontrol edebilmeyi umuyorlardı.

"Tugay nerede? Sıktınız değil mi çocuğu?"

"Yok oğlum ya," dedi Arda. "Yiyecek bir şeyler hazırlıyor kendine. Gördün mü bir şey?"

Düşündü. "Hayır. Siz beklerken sıkılmıyor musunuz?"

Aslı güldü. "Film izliyoruz. Bayağı da sıradışı bir şey, sen de izlemelisin."

Birkaç dakika sonra hepsini tekrar gönderdi. Uykusunun bölünmesinden hiç hoşlanmamıştı. Bu kez uykuya dalması on beş dakikayı buldu.

İki saatin ardından Arda'nın dürtmesiyle kendine gelebildi. Göz bandını çıkardı. Bu kez sadece Begüm'le ikisi vardı.

"Bir şey görmedim," dedi ve göz bandını tekrar gözüne geçirip uykusu dağılmadan yattı.

Bir dahaki gelişleri üç saati bulmuştu. Hem de bu sefer dürtmeler fayda etmemiş, Begüm'ün yorganı üstünden çekmesiyle uyanabilmişti.

"Yine hiçbir şey görmedim, üzerimi örter misin?" diye sordu tek gözünü açıkta bırakan göz bandı ile.

Begüm iç geçirdi. "Emin misin Buğra? Hani her zaman oluyordu?"

Uykusunun dağılmasını istemediğinden hızlı hızlı konuştu. "Demek ki iyice dalmam gerekiyor. Hadi siz dışarı çıkın. Beş saat sonra eğer isterseniz gelir uyandırırsınız."

Arda nefesini dışarı verdi. "Biz oturacağız salonda. Bir şeyler yapıp vakit geçiriyoruz. Beş saat sonra görüşürüz."

Buğra bandı düzeltti, kapıya arkasını dönüp başını yastığa koydu. "Arda," dedi. "Plastiona dokunma."

Arda güldü. "Siktir git lan." Kapının kapanma sesi duyuldu. Bu çocuğu daha çok seviyordu.

***

Görüntü biraz siyahtı. Bulanık değil ama... siyah. Birkaç dakika sonra elini uzatıp gözündeki şeyi çıkarmasıyla bunun bir güneş gözlüğünden kaynaklandığını anladı.

Burası bir parktı. Çocuklar oyun oynuyor, kadınlar banklara oturmuş onları izliyordu. Yalnız çok küçük olanlar yanlarında annelerine ihtiyaç duyuyor gibiydi.

Hava çok güzeldi. Kulağına neredeyse çocuk seslerini basıracak derecede kuş cıvıltıları geliyordu.

Gözleri dikkatlice bir yerden başka bir yere kayıyordu. Rüyada olduğunun bilincindeydi. O'nun baktığı yerlerdeki görüntüleri incelemeye çalıştı. Aklına anında araba plakası gelmişti. Bu önemli bir bilgi olurdu. Fakat park ne yazık ki ara sokaktaydı ve O, ara sıra duyduğu birkaç araba sesine de sırtını dönmüştü.

Gördüğü birkaç bina yüksek ve dip dibeydi. Bu bir şey ifade etmezdi. Kadın ve çocuklar Türkçe konuşuyordu, en azından Türkiye'de olduğunu biliyordu.

Telefonu çalınca açıp konuşmaya başladı. Oteldekinin aksine bu kez telefondaki sesi duyabiliyordu. Rüyalarda mantık aranmıyormuş, diye geçirdi içinden.

Kalın bir erkek sesiydi konuşan. "Saati biliyorsun değil mi?"

"Evet. Parktayım. Etrafı kolaçan ediyorum, birazdan kalkacağım."

Adamın sesi kararlı ama endişeliydi. "Dikkatli ol. Bu kez yanında seni kurtaracak kimse olmayacak. Başının çaresine bak. Ama unutma, bize lazımsın." Son cümleden sonra bir "dııt" sesi duyuldu. O, "Tabii ya," diye söylendi.

Ayağa kalktı, gözlüklerini tekrar gözüne geçirdi. Yürümeye başladı.

Pür dikkat baktığı yerleri inceliyordu. Gözüne takılan hiçbir ayrıntı olmamıştı.

Dar ve pek ışık almayan bir sokağa girdi. Bu taraftaki binalar biraz eskiydi. Bir kadın balkona çıkıp elindeki kilimi çırpmaya başladı.

O, bir an durdu ve gözlüğünü çıkarıp etrafa bakındı. Aradığını buldu, birkaç metre sonra sağa sapıp yürümeye devam etti.

***

"Beş buçuk saat oldu. Hadi, uyan."

Begüm'ün sesini duyunca göz bandını çıkardı. Yatakta doğruldu. Bu kez sadece o gelmişti.

"Diğerleri nerede?"

İç geçirdi. "Sorma. Arda koltukta uyuyakaldı. Aslı evine gitti saatler önce. Tugay da elinden telefonu düşürmüyor zaten. Aynı kuzeni ya."

Buğra güldü. Yanında oturan Begüm'ün yanaklarını sıktı. "Oy sen benim için uyumadın mı bu saate kadar."

Begüm ellerine vurdu. "Yürü git be. Sen anlatsana gördün mü bu sefer?"

Sırıttı. "Bu kez bir şey kaptım gibi." Yorganı üstünden atıp yataktan fırladı. "Hadi Arda'yı uyandıralım."

Rüya AvcısıWhere stories live. Discover now