Bölüm 10

159 4 0
                                    

“Seni istiyorum, daha fazla hissetmeyi...”

Adam bir an durdu, gözlerine baktı. Ellerini destek almak için iki yanından yatağa yaslamıştı. Bir samimiyetsizlik kırıntısı arıyordu. Ciddi olamazsın, der gibi baktıktan sonra dudaklarını onunkilere bastırdı. O da boş durmayıp adamın saçlarına yapıştı ve onu kendine daha fazla çekti.

Dişlerini alt dudağına geçirdiğinde partneri zevkle inledi. Ağzına o metalik tadın gelmesi uzun sürmemişti, o kadar sert ısırdığını tahmin etmemesine rağmen. Bunu nasıl bilebiliyorum, diye düşünmesine fırsat kalmadan başka bir şeye odaklanması gerekti.

Adam ellerini O'nun kalçalarında son kez gezdirdikten sonra, hızlıca içine girdi. İnlemeleri birbirine karışıyordu. Baştaki temposunu daha da arttırmıştı. Görebildiği kadarıyla bu esmer, yakışıklı ve tahminen otuzlu yaşlarında bir adamdı. Geniş omuzları, düzgün bir burnu ve ince dudakları vardı. Zaten hafif çekik gözleri gidip geldikçe kısılıyordu.

Ne olacağını merak etti. Rüyada olduğunun farkındaydı, bilinci açıktı. Onu da öldürecek miydi? Aklına o an O'nu ele verecek bir şey yakalamak geldi. Etrafa bakmak istiyordu, ama O bakmıyordu. Odaklandığı şey adamdı. Onun gözlerine bakıyordu. O kadar derin, içten bakıyordu ki...

Sağ taraftan elini uzattığını gördü O'nun. Eli yatakta yavaşça yukarı doğru çıktı, yavaş ve emin şekilde. Komodine uzandı, o anda yapacağını anladı Buğra. Bir şey düşünmek zorundaydı, belki engelleyebilir, her şeyi düzeltebilir ve...

Birinin ismini söylediğini duydu. Çok uzaklardan.

“Buğra, uyan diyorum. Oğlum okula geç kalacağız yine ya.”

Gözlerini açtı, yataktan doğruldu. Elini yüzünde gezdirdi. Arda gördüğü kadarıyla kendi gömleklerinden birini üzerine geçirmiş, düğmelerini ilikliyordu. Hem de geçen ay aldığı siyah gömlekti o, Arda'nın “Bu ne oğlum yaa,” dediği.

Birkaç saniye boş boş karşıdaki aynaya baktı. Arda'nın aralık bıraktığı dolap kapağından içindeki kıyafetler görünüyordu. Zaten hala ne giyeceğine karar verememiş gibiydi. Gömlekler ayakucunda, tişörtlerden birkaçı yerdeydi. “Kendi giysileri” hem de.

“Ben ona kaç para verdim lan, yere atmaya utanmıyor musun şu tişörtü? Sen ne gereksiz adamsın, rüya görüyordum rüya!”

Arda birkaç kez anlamsızca gözlerini kırpıştırdı. “Abi çok pardon ya, sabah sabah hiç aklıma gelmedi...” Buğra ayağa kalktı. Belki de bir şey, küçücük bir şey görebilecekken... İnsanın piç arkadaşı olmayagörsün, diye mırıldandı ve Arda'nın boş bakışlarına adırmadan yatak odasındaki lavobonun kapısını suratına kapattı.

Arda içeriden “Ne gördün rüyanda? Bu sefer kim öldü?” diye seslendi. Yüzünü havluya bastırdı. Gerizekalı, diye geçirdi içinden.

Lavobodan çıkıp yerden eline geçirdiği tişörtle dolaptaki siyah pantolunu giymesi, aynada saçına şöyle bir şekil vermesi ve rüyasında gördüklerini Arda'ya aktarması tam beş dakika sürmüştü. Telefonunu şarjdan çıkarıp yanına bir kalem aldıktan sonra cekedini giydi. Arda da hazırdı.

Geçen seferki rekorunu kırmaya çalışmış, başarılı olamamıştı. Sekiz dakika içerisinde okuldaydı. Merdivenleri çıkarken Arda da kendi binasına doğru ilerlemeye devam etti.

Sınıfa çıktığında gözleri Begüm'ü aradı.

“Hayret, sen orta sıralara oturur muydun ya?”

“Dalga geçme. Önlerde yer yoktu.”

Güldü. Begüm oturması için çantasını diğer yanına aldı. “Sana rüyamı anlatacağım,” dediğinde hoca olacak o mendebur suratlı kadın derse girdi. “...dersten sonra.”

Begüm tedirgince onu süzdü. Kötü bir şey olup olmadığını anlamaya çalışır gibiydi. Çok üstelemeden önüne döndü, kadını dinlemeye başladı.

Buğra bu kadının nasıl bir kapasiteye sahip olduğunu hiçbir zaman anlayamayacaktı. Sınıfa adımını atar atmaz ders anlatmaya başlıyordu.

Düşündü. Yavaş yavaş çaresiz kaldığını düşünmeye başlıyordu. İnançlı biri hiçbir zaman olmamıştı ama artık bundan bile emin değildi. Yardıma ihtiyacı vardı.

Gelen imza kağıdına şöyle bir baktı. Bir kez daha bu derse girmeyecek olursa kalıyordu. Arda'ya sessiz bir teşekkür iletti, ardından da sövdü.

Bir saat sonra İletişim binasının önündeki kafede Begüm'le son rüyasını konuşuyorlardı. Buğra bir şey içmemeyi tercih etmiş, Begüm de tadı sıcak çikolatadan başka her şeye benzeyen o sudan almıştı. Yine de boğazlarına iyi geldiğini söylüyordu.

Anlattıklarını dinledikten sonra birkaç dakika hiç konuşmadı. Elindeki fincanı çevirip durarak dışarıyı seyretti. “Gerçekten şaşırtıcı.” Bunu kendi kendine mırıldanır gibi söylediğinden Buğra cevap vermedi. “Bak Buğra. Bu çok ciddi bir konu. Olmadı polise gidelim, ne dersin?”

Ellerini salladı. “Hayır, kesinlikle hayır. Milletin önünde aptal durumuna düşmektense her gece o rüyaları görmeyi yeğlerim. Ha gün gelir de kendimi kanıtlayabilecek bir şey bulursam o başka.”

Begüm derin bir nefes verdi. “Öyleyse bir psikoloğa gidelim. Belki yardımı dokunur.”

Bilmiyordu. Belki biraz daha zamana ihtiyacı vardı. Açıkçası yakın arkadaşları ve mecburiyetten onların arkadaşlarının dışında birine anlatma fikri çok uzak geliyordu. Alacağı tepkiyi düşündüğünde bundan tamamen vazgeçiyordu. “Şimdi değil,” dedi. “Belki daha sonra.” Çok daha sonra.

Rüya AvcısıWhere stories live. Discover now