Bölüm 13

44 2 0
                                    

Ellerini daha çok bastırdı. Çektiği saçları acımaya başlamıştı, başına da baskı uyguluyordu üstelik. Birkaç saniye daha böyle kaldıktan sonra bıraktı. Bir işe yaramıyordu. Hatırlayamıyordu.

Saymıştı, 68 saattir uyumuyordu. Bunun sonucunda koltukta otururken bile uykusu geldiği için tekrar yüzünü yıkamaya gitti. Aynadaki bu yüz onun muydu? Gözleri kıpkırmızı, saçları darmadağındı. Dudakları bile kurumuş gibi göründü gözüne. Su çarptıktan sonra tekrar oturma odasına gitti.

Kendini oyalamak istiyordu. Buna rağmen hiçbir şeyden zevk almıyordu. Uykusuzluk da engel oluyordu zaten. Televizyonu açmıyor, telefonunu kapalı tutuyordu. Bir nevi kendini soyutlamıştı.

Camın kenarındaki koyu yeşil tekli koltuğa oturdu. Eliyle kapalı perdeyi biraz açtı. Belki böyle oyalanırdı.

Evi ön taraftaki oyun parkına bakıyordu. Hava da ne zamandır ilk kez bu kadar güzel olduğu için insanlar bunu fırsat bilmiş, çocuklarını dışarı çıkarmıştı. Neşeli çocuk bağrışları evin içine kadar geliyordu. Buğra, onlar gibi her şeyden habersiz olmayı diledi. Ne yazık ki o, çocukların yalnızca masallarda duyabileceği ucubelere dönüşmüştü.

Bir yandan düşünmüyor değildi, uyursa yine O'nu görüp belki sıradakinin kim olduğunu öğrenebilirdi. Ama bu iki yönden sonuçsuz kalıyordu. Birincisi olayları yaşanmadan önce görüyor olabileceği gibi aynı anda izliyor da olabilirdi. Belki de yaşandıktan hemen sonra. İkincisi , O'na ve olaya dair hiçbir bilgiye rastlamayabilirdi- her seferinde olduğu gibi. Ayrıca korkuyordu da. Her şeyi görüp hiçbir şey yapamamak ona suçlu hissettiriyordu.

Bir kadın salıncağa koşarken yere düşen oğlunu elinden tutarak kaldırdı. Onun seviyesine diz çöküp işaret parmağını sallayarak konuşmaya başladı.

O gün, adamı görür görmez tanımıştı. Hem yüzü zihninde tazeliğini korkuyordu, hem de kaşının üstündeki doğum lekesi haberlerde yayınlanan fotoğrafta da aynıydı. Söylenene göre üç yerinden bıçaklanmıştı. Ve asıl önemli nokta, olay Ankara'da olmuştu. Zaten tüm gördüklerinin İzmir'de yaşanıyor olduğunu varsayarak aptallık etmişti.

Gelir gelmez bilgisayarını açıp araştırmaya başlaması da fayda etmemişti. Adama dair bütün haberleri okuduktan sonra evli ve iki çocuğunun olduğunu öğrendi. Ankara'da kendine ait şişe cam sanayi fabrikası vardı. 39 yaşındaydı. Bu kadar. Sonrasında rüya olaylarını, geleceği ya da yaşanmışı görme durumlarını bayağı bir araştırsa da elinde kalan yine sıfırdı. Koca bir boşluk.

Kapının çalmasıyla irkildi. Yine Arda'yı çekmek ya da Begüm'ü göndermeye çalışmak zorunda kalmayı istemiyordu. Yine de yerinden kalktı, yavaş adımlarla kapıya gitti. Delikten baktı, ayaklarını yerde ritim tuttuğunu adı gibi bildiği Begüm'ü gördü. Kapıyı açtığı gibi sormadan içeri daldı.

"Ne yapmaya çalışıyorsun? Bak bu böyle olmaz tamam mı? En azından okula geleceğini söylemiştin!"

Begüm salona geçince peşinden gitti. "Bak, çalıştım. Gelecektim ama uykusuzum. En azından evde kendime engel olabiliyorum. O sıkıcı derste kesin uyuyakalırdım."

Ellerini iki yana açarak sesini yükseltti. "Peki ne yapacaksın, hayatını burada mı geçireceksin? Şu haline bak, ne kadar değiştin. Benim tanıdığım Buğra bu kadar çabuk mu bırakırdı kendini? Dünyayla bağını kopardın ya!" Durdu. Derin bir nefes aldı. "Bu iş böyle olmaz. Sana ne yapacağını söylememden hoşlanmıyorsun, biliyorum. Ama yanında olmamıza izin ver. Arda da tüm gün seni bekledi. Hatta gelecekti, dersi var diye ben ısrar ettim."

Buğra eliyle koltuğu işaret ederken kendi de karşısına oturdu. "Ne yapabileceğimizi hiçbirimiz bilmiyoruz. Sizin de hayatınızı etkilemek istemiyorum. Hem neden ben? Ya başka bir şey varsa? Ya size de geçebilecek bir şeyse?"

"Saçmalama Buğra. Salgın hastalık değil bu. Kendine gel artık. Bir silkelen. Bak Arda'ya da mesaj atıyorum, yanımıza gelsin dersten sonra. Sus sakın ağzını açma."

Begüm'ün kararlılığını görünce çenesini kapattı. Birkaç dakika sessiz kaldılar. Begüm onu baştan aşağı süzdü. Dudaklarını büzerek "Berbat görünüyorsun," dedi.

"İç açıcı olmadığını biliyorum. Üç gündür uyumuyorum."

Begüm ikisi için de yiyecek bir şeyler hazırlayacağını söyleyerek mutfağa geçti. Karşı koymadı, iştahsız olmasına karşın açtı.

Evi basıldığına göre yalnızlık çemberi kırılmış demekti. Yani telefonunu açabilirdi. Açtığı gibi mesajlar yağmaya başladı. Önce aramalarını kontrol etti. Teyzesi iki kez aramıştı. Ne zamandır doğru dürüst konuşmuyordu onunla. Acaba her şeyi anlatsam mı, diye düşündüğü an bundan vazgeçti. Gereken Whatsapp konuşmalarını cevapladı. Messenger'a baktı. Instagram bildirimlerine göz attı. Daha sonra Begüm'le yemek yediler. Arda gelene kadar da Begüm ona okulda neler olduğundan bahsetti.

Üçü bir araya geldiklerinde Arda Buğra'ya göz gezdirip "Oğlum uçmuşsun sen," dedi. "Bu ne hal? Seni böyle sokakta görsem acır para atarım önüne."

Buğra omzuna vurdu. "Sus lan. Bugüne bugün Nostradamus'um ben."

"Konuştuğumuz gibi Tugay'a haber verdim. Aslı'yı da alıp geliyor."

Buğra neden kabul ettiğini hala anlamıyordu. Çok geçmeden onlar da geldi ve Buğra'nın salonunda toplandılar. Begüm ikisine son olanları özet geçtiğinde Tugay'la Aslı'nın yüz ifadeleri görülmeye değerdi.

Arda konuşmaya başladı. "Bence yanlış yapıyorsun. Demek istediğim, elinde böyle bir fırsat varken sen onu dezavantaja dönüştürüyorsun."

Buğra "Ne demek istiyorsun?" diye sordu.

"Rüyanda bazı şeyler görüyorsun evet. Peki ya bunun cevabı da rüyandaysa? Ya aradığın çözümü rüyalarında bulacaksan?"

Kaşlarını çattı. "Bu bana kendimi kötü hissettiriyor. Ayrıca rüyalardan yorgun ve halsiz uyanıyorum."

Begüm düşünüyor gibiydi. Farklı bir noktaya odaklanmıştı. Aslı araya girdi. "Bana çok mantıklı göründü. Bunun için bence bol bol uyuman gerekli bile diyebiliriz. Ama bence yine de dikkatli olmalısın. Rüyalar tehlikeli olabilir. Ki senin durumunun sebebini henüz bilmiyoruz bile."

Bu noktada haklı olduğu düşünüldü. "Peki ne yapmalıyız?" diye sordu Arda.

Aslı'nın aklı karışmış gibiydi. "Belki de fazla uyumamalı yine. Bilmiyorum."

Buğra "Rahatlayın," dedi. "Tehlikeli olduğunu sanmıyorum. Bana hiçbir zararı olmadı. Duygusal anlamının dışında."

Begüm çok önemli bir şey hatırlamış gibi onlara döndü. "Arda çok haklı. Rüyalarında ipuçları yakalamaya çalışmalısın. Daha dikkatli olmalısın. Uyandıktan sonra da hepsi arasında bir bağlantı kurmaya çalışırız. Bakalım bu kız ve öldürdüğü insanları birbirine bağlayan neymiş?"

Buğra elini saçlarının arasından geçirdi. "İyi de ben o kızın gözlerinden bakıyorum rüyaya. Onun bakmadığı bir şeyi göremem."

Arda iç geçirdi. "Öyleyse sen de onun baktıklarından anlam çıkarırsın Buğra?"


Rüya AvcısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin