27. Bölüm

3.2K 688 530
                                    

Herkese selamlar. Bu kez sınır çok çabuk dolduğu için bölüm erken geldi. :) Olunca oluyor demek. Geçen bölümdeki tüm yorumlarınızı okudum. Aşırı mutlu oldum. Her bir harfiniz kadar teşekkürler. Beni anlamanız, karakterleri anlamanız o kadar anlamlı ki! Tekrar çok teşekkürler.

Ancak benim şöyle bir sıkıntım var ki bu ara Beşik kertmesine hiç vakit ayıramadım. Biraz onu yazmam gerekiyor. Bu sebeple sınırı bir miktar yükselteceğim. Yine de aşılmayacak gibi değil. Hem aşılmasa bile ben Beşik kertmesine yeterince yazdıktan sonra sınır dolmamış olsa bile bölüm atarım. Ancak yine de dolacağına inanıyorum çünkü çok arttırmayacağım. Şimdi sizi bölümle birlikte bırakayım.Size iyi okumalar ben de gidip küçük çaplı işlerimi halledeyim ki Beşik Kertmesi'ni yazmaya başlayayım. Önce diş ameliyatı sonra korona(Ki bu 1 ay sürdü) sonra düzgün yapılmayıp canıma okuyan dolgularım ve en son da Ramazan Ayı derken çok aksattım. Ve tabi bu süreçte ÇT ve Kaptan-ı Derya'ya da yoğunlaştım. Şimdi onu yazıp bitirmek istiyorum. Ancak bu süreçte sizi de ihmal etmek istemiyorum. Orta yolu bulalım en iyisi.

Sınır: 300 Oy ve 450 yorum.

⚖⚖⚖⚖⚖⚖⚖

27. Bölüm: Kış Mevsimi Açan Çiçek

Bölüm şarkıları:
Tom Odell- Another Love
Sena Şener- Porselen Kalbim


Gerçek her zaman acı değildi. Bazen insanın kendisi acımasız olurdu kendine karşı, işte o zaman gerçekler tatlı olurdu. Gerçekler bazen umut olabilirdi. Kafamın içindeki acımasız olasılıklar, tükenen nemi yüzünden kuruyan bir dudağın çatlaklarla dolup acı vermesi gibi tükenen umutlarımın ruhumu çatlatması, gerçeklerden çok daha acıydı. Birkaç yıldır sahip olduğum ve daima bana eziyet eden yeteneğim ilk kez başımı okşamış gibiydi. Tolunay'ın dudaklarından dökülen sözler bir kitabın satırları değildi, kalbinden kopup gelen gerçekleriydi. Gözümden akan yaşlar ise benim gerçeklerimdi. Çömeldiğim yerde gözümden akan gerçeklerime sessizliğim eşlik etti. Çünkü sanki bir ses çıksa her şey bozulacakmış gibi gelmişti.

Nitekim o anki hıçkırık sesi, düşüncelerimi doğrulamıştı ancak bu hıçkırık bana ait değildi.

"Nasıl böyle söylersin? 10 yıl! Hayır hayır 24 yıl Tolunay! 24 yılımıza nasıl böyle ihanet edersin?"

10 yıl bile kulağa delice geliyorken 24 yıl akıl almazdı. Bir insanı annesi ve babası kadar çok hatta daha fazla tanımaktı. İnsanın anne ve babasıyla arasındaki jenerasyon farkı belki mesafeler koyardı ama onlar gibi aynı jenerasyona ait iki kişi için bir insanın ruhunun derinliklerine kadar tanımak olmalıydı bu.

"Ben mi ihanet ettim?" diye sordu Tolunay alaydan uzak inanamıyormuş gibi bir dehşetle. "Ben bize hiçbir şey yapmadım!"

"Yaptın!" diye sessizce haykırdı Mercan. "Bizden vazgeçtin sen Tolunay!"

"Gözümü seninle açmam hayatımı sana bağlamak istediğim anlamına gelmiyor... Bu sözler bana ait değildi."

"Küçüktüm." Dedi Mercan, sesi gittikçe güçsüzleşerek. Sonra burnunu çekti. "Tolunay korktum."

"Ben de..." Tolunay'ın sesi düzdü, soğuktu... Sanki spesifik bir andan bahsediyordu ve o an oraya gitmişti, o ana...

"İnan bana ben de korktum. Şimdi seninle ilgili tek korkum hastalığın. Haklısın 10 değil 24 yıl. Ve ben sadece o 24 yıl hatırına iyi olman için çok çabalarım. Bunun sevdiğim kadını üzeceğini... Çoktan üzdüğünü bilmeme rağmen... Sen olmasan Mirza var. Onun için ama daha fazla zorlama Mercan. Benim şu an en büyük korkum Elif Levla'yı kaybetmek. Onu kaybedersem kaybolurum. Sana yalvarıyorum ulu orta geçmişimizden bahsetmeyi bırak. Highlighter bile kimseyi kimse için feda etmeyeceğimi biliyor ama sen benim birinin kalbini seni kıskandırmak için kullanacağıma inanıyorsun. 24 yıl değil 24 dakika bile geçirmemişiz gibi..."

Ç.T. Adaletkoridoru.comHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin