"...sana inanmak istiyorum."

440 45 105
                                    

"gir."

İçeri giren Hyunjin ile ağzım bir karış açılmıştı. Ofisimde çalışırken kapı tıklatılmıştı ve içeri hiç beklemediğim bir şekilde Hyunjin girmişti. Elinde iki tane kahve ve bir tane de poşet vardı.

"Sana bir şeyler getirdim."

"Gerek yoktu, zahmet etmeseydin."

Kafasını iki yana sallayarak, "önemli değil." demişti. Poşeti bana uzatmıştı ve bende hafif gülümseyerek poşeti almıştım. İçinden en sevdiğim kurabiyeler çıkınca şaşkınlıkla ona bakmıştım.

"Bunların en sevdiğim kurabiyeler olduğunu nereden bildin?"

"Kuşlar söyledi." diyip göz kırpmıştı ben de göz devirip teşekkür etmiştim. Kurabiyemden bir ısırık alıp işime dönmüştüm. Bir yandan bilgisayar ekranına bakıp bir yandan Hyunjin'e soru soruyordum.

"Neden geldin?"

"Aslında buradan çıkınca seni yemeğe götürmeyi düşünüyordum. Sana uyar mı?"

Elimi çeneme yaslayıp gözlerimi kısarak ona baktım, "neler geçiyor aklından?"
Ellerini teslim olurcasına iki yana kaldırarak konuştu, "sadece en değerlimi yemeğe çıkartmak istemiştim." Alayla gülüp konuşmaya başladım.

"Kes palavrayı."

Suratını asıp bana baktı, "ne palavrası ya, bıraktım ben artık o işleri. Hatta nefret ediyorum."

"Göreceğiz."

"Göreceğiz, neyse yemek teklifimi kabul ediyor musun?"

Benim cevaplamama izin vermeden bir elini baş parmağı ve işaret parmağıyla birleştirip ardından diğer eline de aynısını yapıp iki yanına getirmişti.
"Yes or yes?"
Kendimi tutamayıp ağzımdan bir kıkırtı çıkartmıştım, "sadece çok acıktığım için geleceğim yoksa hayatta ikna edemezdin beni Hwang."

"En son ne zaman yemek yedin?"

"Sanırım dün akşam."

Kaşlarını çatıp dudaklarını araladı, "hey,ne demek dün akşam yedim? Jeongin saat 17.30 neden öğünlerine dikkat etmiyorsun..." diyip yutkunmuştu ve bakışlarını ellerine çevirip sessizce konuştu, "...tekrardan hasta olmanı istemiyorum."

Bu söylediğiyle ben de gözlerimi kaçırmıştım. "Her neyse az bir işim kaldı sonra çıkarız."

"Bundan sonra öğün atlamanı istemiyorum,seni her yemek saatinde arayacağım yemediğini duyarsam eğer gelip ben yedireceğim."

Elimi çeneme yaslayıp gözlerinin içine baktım. Eritiyordu bu adam beni.

Ama sürünsün birazcık beni ilgilendirmiyor.

"Eski günler geldi aklıma,aynı böyle ilgileniyordun benimle."

Bir süre tereddüt etsede ellerini ellerimin üstüne koyup okşamaya başladı ve, "bundan sonra daha çok ilgileneceğim. Benden kurtuluşun yok."
Bu söylediğine istemsizce gülüp kızaran yanaklarıma lanet okuyup işime dönecektim ki kapı çalınmasaydı.

"Gir."

İçeri beyaz gömleği,siyah mini eteği ve siyah topuklularıyla Luna girmişti.

"Jeongin selamm."

Yine flörtöz tavrını takınmıştı ve yanıma gelmişti. Luna bana resmen takıntılı bir kızdı. Büroya ilk geldiğimden beri bir ilgisi vardı bana. Benden hoşlandığını anlamayacak kadar mal değildim. Erkek seviyorum ben. Gayim gay.

"Selam Luna?"

"Ah bugün de ayrı bir yakışıklı olmuşsun." deyip ellerini omuzlarıma götürmüştü.

Moral of the Story | HyuninWhere stories live. Discover now