"ben bir kez vuruldum, bir daha hiç kalkamadım."

568 54 212
                                    

Ashe - Moral of the Story
--

Ben, Soobin ve Felix hyung kahvelerimizi içerken ve bir yandan da sohbet ederken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık. Saat çoktan 15.00 olmuştu ve Chan hyung ve Minho hyung da gelmişti. Minho hyung biraz yanaklarımı sıkıp,bebek gibi sevdikten sonra bu sefer Felix hyunga musallat olmuştu.

Chan hyung Soobin'e balonları şişirmesi için kızıyor ama Soobin telefonundan girdiği oyunun bittikten sonra şişireceğini söylüyor,Felix hyung bir yandan süsleri asmaya çalışırken bir yandan Minho hyungun onu salmasını söylüyordu. Bu ortamı gerçekten çok özlemiştim. Hep böyle mutlu kalmak istiyordum.

"Minho hyung sal artık beni ya. Yemin ederim büyüğüm demeyeceğim geçireceğim bir tane."

Felix hyungun siteminden sonra Minho hyung kahkaha atarak onu sonunda bırakmıştı. Ben de daha fazla oyalanmayarak müzik ekipmanlarımı kurdum ve birkaç ses denemesi yaptıktan sonra tamamen hazır olmuştu. Geriye sadece zamanın geçmesini beklemek gerekiyordu.

Saat 17.00 olduğunda içerisi yavaş dolmaya başlamıştı. İnsanları gördükçe de gerginliğim artıyordu. Hem onu göreceğimden kaynaklı, hem de şarkı söyleyeceğimden kaynaklıydı. Ama daha gelmemişlerdi ve içim bu yüzden şimdilik rahattı.

Bu gerginliğimi fark eden Soobin yanıma gelmişti ve söz verdiği gibi ellerimi tutmuştu. Bana sıcak gülümsemesini sunduktan sonra ben de ona gülümsemiştim. Kafamı göğsüne koyup ve ellerimi ona sarıp ağlamaklı sesler çıkarmıştım.

"Ben ne yapacağım Soobin?"

Soobin bu halime güldükten sonra o da kollarını bana sarmıştı.

"Çok iyi yapacaksın Jeongin,sana güveniyorum."

"Teşekkür ederim."

Dedim ve gerginliğimi biraz daha atmak için daha da sıkı sarıldım. O da bunu kabul etmiş kollarını bana daha da sarmıştı. Biz sarılırken gözlerim kapalıydı ve kapı açılma sesi gelince açmıştım. Bakış açıma giren bedenle tutulmuştum. O... Çok değişmişti. Eskiden zayıf olan bedeni yapılaşmış,kasları vardı. Siyah olan kısa saçlarını uzatmış ve sarıya boyatmıştı. Tarzı da değişmişti. Mavi lensleri ise nefes kesiyordu. Bir saniye ne? Hayır ondan etkilenmemiştim. Ona dair en ufak bir sevgi kırıntım yoktu. Veya ben kendimi kandırıyordum.

Ama yalan söylemeyeceğim. Onu az da olsa özlemiştim. Ama bir insanı özlüyor olmanız, ona dönmeniz gerektiğini göstermez. Bir sabah uyanıp özlemediğinizi fark edene kadar.

O içeri girdikten sonra da arkasından Changbin hyung ve bir kişi daha girmişti. Ama onu tanımıyordum.

Felix hyung ufak bir sevinç çığlığı atıp Changbin hyunga sarılmıştı. Onlar sarılırken Hyunjin bakışlarını etrafta gezdiriyordu. Bir şey arıyor gibi bir hali vardı. Ben kafamı Soobin'in göğsünden çekmiştim ama kollarımı ayırmamıştım. Sonunda gözlerimiz buluştuğunda bana birkaç saniye sonra hasret dolu gözlerle bakmıştı. Hayır bu bakışlara kanmayacaktım. Beni bundan vuramazdı. Zaten ben bir kez vuruldum bir daha hiç kalkamadım ;)

Bakışlarımı ondan kaçırıp diğer tarafıma dönüp ve Soobin'e bir kez daha sokuldum. Yoksa ağlayacaktım. Ama ağlamamam lazımdı,eğer ağlarsam Felix hyung çok üzülürdü. Biraz daha öyle kaldıktan sonra Soobin kulağıma fısıldadı.

"Bebeğim iyi misin?"

"İyiyim Soobin,sadece biraz garip hissettim."

"Böyle hissetmen normal,5 yıl sonra ilk defa görüyorsun sonuçta."

Moral of the Story | HyuninWhere stories live. Discover now