44- Birtakım Kıskançlıklar

20.8K 1.9K 1.2K
                                    

"Çok saçma ama," diye homurdandıktan sonra önüme gelen saçımı ittirip elimle bir suçluymuşçasına önümüzdeki soruyu işaret ettim. "Neden bütünler açı 180 derece? Neden 360 derece değil? İnsan 'bütünler' olunca sanki 360 dereceymiş gibi düşünüyor."

Tepkisine bakmak için başımı Araf'a çevirdiğimde çenesini eline yaslamış bir şekilde beni dinlediğini görmüştüm. Bakışlarını gördüğüm anda aklımdaki her şey uçup gitmişti. Kalbim hızlanırken yüzümün de ısındığını hissediyordum. Konuşmaya çalıştım. "Değil mi ama?"

"Şimdi senin hesabına göre tümler açı da 90 derece değil, 180 derece olmalı. Öyle mi?"

Kafamı onaylarcasına salladım. Araf, dudaklarını birbirine bastırıp atacağından emin olduğum kahkahayı engellerken parmaklarıyla alnını sıvazlamıştı. "Gerçekten sabrımın en büyük sınavısın."

"Ayıp oluyor ama," dedim huysuz huysuz. Araf, hafifçe güldükten sonra elindeki kalemi çevirerek kitabı yeniden önümüze çekti. "Haklısın, güzelim. Bütünler açının 360 derece olmaması çok adice. Ama sonuç olarak bütünler açı 180, tümler açı da 90 derece olup çıkmış. Anladın mı?"

"Anladım," diye homurdandım.

"Güzel, o zaman şu soruya bir bak."

Araf'ın gösterdiği soruya gözlerimi kısarak bakarken elime de kalemimi almıştım. Bu sorunun cevabını cevap anahtarında gördüğüm için hatırlıyordum. Ama nasıl çözüleceği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Elimdeki kalemle kitabın üzerine hafifçe vururken sanki cevabı düşünüyormuşçasına bir yüz ifadesi takınmıştım. Birkaç saniye sonra kalemle D şıkkını işaretleyip Araf'a döndüm. "Cevap bu, değil mi?"

"Evet, cevap bu. Nasıl çözdüğünü anlat şimdi."

"Hoca olan sen değil misin? Neden ben anlatıyorum?"

Araf'ın gözleri kısıldı ve yüzümü incelemeye başladı. Suçlu gibi davranmak istemiyordum ancak kendimi çoktan ele vermiştim. "Cennet," dedi uyarır gibi. "Soruyu nasıl çözdün?"

"Çözdüm bir şekilde."

"Nasıl çözdüğünü göster."

"Sen nasıl çözdün?"

"Aklımdan."

"Yani sen aklından çözebilirsin ama ben çözemez miyim? Sen bana aptal mı diyorsun?"

"Cennet," dedi tekrardan. Gözleri sanki aklımdan geçen her şeyi okuyormuş gibi bakıyordu. Ama bu kadar çabuk pes etmeyecektim. Tekrardan kitaba dönüp elimdeki kalemle üçgenin ortasına bir dik indirdim.

"Önce dik indiriyoruz," derken 90 derece işaretini, sanki bir faydası olabilecekmiş gibi, iki tarafa da çizmiştim. Araf'ın eğlenen sesini duydum. "Ee? Sonra?"

"Sonra..." Soruya dikkatle bakmaya başladım. Çizdiğim dik hiçbir işe yaramamıştı. Öylece, üçgenin ortasında duruyordu. "Bundan sonrasını bir bebek bile yapar."

"Hadi o zaman, bebeğim. Yap şu soruyu."

"Bebeğim?"

"Evet, bebeğim."

O bana 'bebeğim' demeden önce de bu soruyu çözebilecek durumda değilken bir de bunu duyduktan sonra beyin hücrelerimin hâlâ yerinde olmasını nasıl bekliyordu? Çoktan aklım başımdan gitmişti. Alık alık Araf'a bakmaktan öteye gidemiyordum.

"Cevap anahtarından görmüştüm," diyerek döküldüm. Ardından dışarıya bezgince bir nefes vermiş, söylenmeye başlamıştım. "Ama soru çok saçma."

0 RH (-) | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin