43- Gülüşü Yeter

19.7K 2.1K 386
                                    

Araf

Cennet'in montunu özenle katlayıp sırt çantama koyarken fermuarı çekmiş, ceketimi üzerime geçirmiştim. Normalde dışarıya çıkarken sırt çantamı yanıma almazdım. Ankara'dan gelirken yanımda getirmiştim ancak Cennet'in montunu babaanneme göstermeden dışarıya çıkarmanın tek yolu buydu.

Aramızdakileri babaannem hâlâ bilmiyordu. Cennet'i utandırmak istemediğim için ben de bir şey söylememiştim. Gerçi sürekli sırıtarak telefona bakışımdan babaannem bir şey olduğunu anlamıştı ancak olayı çaksa da hiçbir şey sormuyordu.

Telefonumu elime alıp Cennet'i ararken odamda bir aşağı, bir yukarı yürüyordum. Nihayet Cennet telefonu açtığında parfümümün kapağıyla oynamaktaydım. "Cennet, çıktın mı evden?"

"Çıktım, oraya doğru geliyorum şimdi."

"Buraya doğru mu geliyorsun?"

"Evet."

"Dışarıda buluşuruz sanmıştım."

"Öyle zaten. Ama Fatma Teyzeyi aşırı özledim, 5 dakika da olsa görsem olmaz mı?"

"Sen bilirsin. Buraya gelip 5 dakika kalman ve beraber çıkmamız her şeyi açık edecek ama."

"Ha," dedikten sonra duraksadığını hissetmiştim. Dışarıya derin bir nefes verdi. "Peki o zaman, ben yarın uğrarım. Çok ihmal ettim onu. Trip atmasa bari."

"Dinlenmen gerekiyordu, trip atacağını sanmıyorum."

"Orası öyle. Kapının önünde beklerim seni o zaman. Birkaç dakikaya varmış olurum."

"Tamamdır, ben de çıkıyorum şimdi. Görüşürüz."

Telefonu kapatıp ceketimin cebine soktuğumda kapının çaldığını duymuştum. Çantamı tek omzuma atıp gözlerimi devirerek kapıya ilerledim. İki saniye verdiği kararın arkasında duramamıştı resmen. Bazen babaanneme daha yakın olmak istediği için beni tavladığını düşünüyordum.

Kapıyı yüzümdeki sırıtışla açıp laf atacakken gördüğüm yüzle surat ifadem donmuştu. Gözlerimi kırpıştırarak kendimi toparladım ve anneme baktım. Tereddütlü bakışları benim ve babamın yüzünde geziniyordu.

Ankara'dan döndüğümden beri babamla pek konuşmamıştık. Tüm tatilimi babaannemde kalarak geçirmiştim. Annem de her gün buraya geliyor, beni görüyordu. Kimi zaman burada kaldığı da oluyordu ancak babamın ben buradayken annesinin evine geldiğine rastlamamıştım. Bu ilkti.

"Araf? Bir yere mi gidiyorsun oğlum?" Annemin sorusuyla düşüncelerimden sıyrılıp kafamı salladım. "Evet, arkadaşlarla-..."

"Her zamanki gibi," diyerek sözlerimi bölen babama baktım. Ayakkabılarını çıkarıp içeriye girmişti. "Eğer sınav senende arkadaşlarınla takılacağına oturup biraz ders çalışsaydın şu an çok daha iyi bir yerdeydin."

Bir şey söylemek istemediğim için çenemi sıkarken annem, babamın kolunu kavrayıp "Yapma," demişti. Babamın gözleri yüzümde gezinirken "Niye sıkıyorsun kendini?" diye sormuştu. "Yalan mı? İlk senende denedin, olmadı. Mezuna kaldın yine olmadı. Madem en sonunda bu bölümü yazacaktın, bari mezuna kalmasaydın. Boşuna yedin bir seneni."

Babaannem kapı önündeki gürültüyü duyup yanımıza geldiğinde benim omuzlarımı kavramıştı. "Oğlum, tamam. Varma çocuğun üzerine."

"Merak etme," diye mırıldandıktan sonra gözlerimi babamın yüzüne diktim. "Buradaki son 13 günüm. Sonra benden kurtulacaksın."

"Oğlum, o nasıl laf öyle?" diyen annemi duymazdan geldim ve ayakkabılarımı giyerek hızlıca dışarıya çıktım. Yumruklarımı sıkarak ilerlerken bakışlarım yerdeydi.

Babamı örnek alarak büyümüştüm. Onun bir sürü insanın hayatını kurtardığını biliyordum. Ve bir o kadar insanı da kurtaramamış, öldüklerine şahit olmuştu. Bu yüzden benim gözümde babam çok güçlü bir adamdı. Hep onun gibi olmak istemiştim. Ama büyüdükçe bu güçlü adamın eksikliğini daha çok görür olmuştum. Doğum günlerimde gözüm onu arardı.

Ailesine vakit ayıramayan bir adam olmak istemiyordum.

İşinin çok önemli olduğunu biliyordum. İnsanların hayatı onun elindeydi. İlk senemde tıp okuyabilecek sıraya giremediğim için beni yeniden hazırlanmaya zorlamıştı. İstediğini yapmış, yeniden hazırlanmıştım ve ikinci senemde tıp okuyabilecek sıraya girmeme rağmen bunu babama söylememiştim. Tercihimi yapmış ve yerleşmiştim. O günden beri bana tepkiliydi. Onun yolundan giderek onu gururlandırmamı çok istemişti ve babamı hayal kırıklığına uğratmıştım.

"Araf?"

Duyduğum sesle kafamı yerden kaldırırken Cennet'in endişeli, mavi gözleri yüzümde geziniyordu. Gözlerimi kırpıştırarak nefesimi kesen güzelliğini izlerken kafasını hafifçe sağa doğru eğdi. "İyi misin? Çok durgun görünüyorsun."

"Evet, iyiyim." Yüzüme samimi bir tebessüm yerleştirdim. "Gayet iyiyim."

Biraz daha yüzümü incelediğinde açıklamamın onu tatmin etmediğini anlamıştım ancak irdelememişti. Beraber yürümeye başladığımızda durağa doğru ilerliyorduk. Biraz önümden ilerleyen Cennet'in saçlarına bakıyordum. İçine düştüğüm kötü ruh halinden şüphesiz ki beni kurtarırdı.

Ona sarılmak, saçlarının kokusunu içime çekmek... Şu an dünyada bundan daha çok istediğim hiçbir şey yoktu.

"Cennet?"

Cennet'in adımları durduğunda bana doğru dönmüş, yüzüme merakla bakmıştı. Ondan bana sarılmasını istesem... Bunu yapar mıydı? Kollarının arasında olmaya çok ihtiyacım vardı.

"Ne oldu? Bir şey mi söyleyeceksin?"

Ondan bana sarılmasını isteyebilir miydim?

"Evet, ben..."

Duraksayıp yüzüne baktım. Meraklı gözleri bir an evvel cümlemi tamamlamam için resmen yalvarıyordu. Yüzüne bakmak bile içime inanılmaz bir huzur yayıyordu. Hafifçe tebessüm ederek cümlemi tamamladım. "Bana komik bir anını anlatsana."

Son anda kuracağım cümleyi değiştirmiştim. Çünkü ondan bana sarılmasını istesem bunu yapacağını biliyordum. Ama kendisi istediği, onun aklına geldiği için değil... Ben istediğim için yapardı. Eğer bir gün ona sarılacaksam, o güzel saçlarının kokusunu içime çekeceksem bunu o başlatmalıydı. O istemeliydi. Sırf ben istiyorum diye hassasiyetini görmezden gelmemeliydi.

Onun benim yanımda kendini rahat hissetmesi her şeyden önemliydi.

"Komik bir anım... Dur, düşüneyim," diye mırıldandığında yeniden yürümeye başlamıştık. Yüzü bir gülümsemeyle aydınlanırken parlayan gözlerini bana çevirdi. "Ya bir kere okulda veli toplantısı vardı. Biz de arkadaşlarla salonun dışında bekliyorduk. Okuldaki matematik hocası geldi, oradaki kırık sandalyeye oturdu ve pat diye düştü. Komik olan düşmesi değil ama bir insanın düşerken bile yüzünde mimik oynamaz mı?"

Eliyle kendisine yelpaze yapıp gülüşünü durdurmaya çalıştı ancak nafileydi. "Bildiğin hazırdaki surat ifadesi düşerken hiç bozulmadı. O kadar komik..." Cümlesi girdiği gülme kriziyle yarıda kalmıştı. Hayat dolu Cennet'in kıkırtılarını dinlerken yüreğimdeki yük bir anda hafiflemişti. Yüzüne gülümseyerek baktım.

Bu, bana fazlasıyla yeterdi.


0 RH (-) | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin