22- O Hoşuma Gidiyor

21.7K 2.1K 751
                                    

Araf

Uzun bir otobüs yolculuğunun ardından eve sabah vakitlerinde varmıştım. O saatte ev halkı uyuyordu, annem uyumayacağını ve varmama yakın onu aramamı söylemişti. Böylece babamı uyandıracak ve beni otogardan aldıracaktı ancak zahmet vermek istememiştim. Bu yüzden sabah eve anahtarımla girdiğimde annem beni şaşkınlıkla, biraz da hasretinden kaynaklanan gözyaşlarıyla karşılamıştı.

Babamı uyandırmaması için onu uyarmıştım. Amacım sürpriz yapmak değildi, çok çalışan ve çok yorulan bir adamdı. Dilediği kadar uyuması gerekiyordu. Zaten benim de çok yorgun olduğum aşikârdı. Bu yüzden annem üstelememiş, ağzıma zorla bir şeyler tıktıktan sonra uyumama izin vermişti.

Uyandığımda buradaki arkadaşlarımdan birkaçıyla konuşmuştum. Buluşmaya karar vermiştik. Ben Ankara'dayken açılan yeni bir kafeyi mekânları bellemişlerdi ve şimdi orayı görmemi istiyorlardı.

"Ne zaman döneceksin?" diye soran Kenan'a çevirdim başımı. "Daha yeni geldim, dur."

"Oğlum, çok sıkıldım sen yokken. Hepiniz farklı şehirlere dağılmak zorunda mıydınız?"

"Sen de gelseydin Ankara'ya."

"Puanım yetti de tercih etmediğim için gelmedim sanki." Homurtusuna güldüğümde bahsettiği mekândan içeriye girmiştik. Çetin ve Ümit de içeride bizi bekliyorlardı. Onların olduğu masaya geçip oturduğumuzda Ümit, sordu. "Buradan 101 atmaya gideriz, değil mi?"

"Gideriz kardeşim, gideriz. Ama Araf'la ben eş olurum," diye atladı Kenan. Çetin ve Ümit itiraz etmeye başlayamadan elini kaldırıp "İlk ben söyledim, bana ne?" diyerek sızlandı.

"Bu piç taş sayıyor, ben onun karşısında olmak istemiyorum." Çetin'e dönüp "Siz de sayın," diye bir öneri sundum. "Ortaya atılan taşları aklımda tutuyorum sadece."

"Milletin elini tahmin ediyorsun ama."

"Aşağı yukarı."

"Şerefsiz," dediğinde dayanamayıp gülmüştüm. "Senin yüzünden rahat rahat oynayamıyorum. Hep bir gerginlik içindeyim."

"Kura çekelim o zaman, ismi çıkan Araf'la eş olsun." Ümit'in ortaya attığı öneriye Çetin, balıklama atlarken Kenan, bunu yapmak istememişti. Çünkü genelde Kenan'la oynardım ve hep kazanan takımda olurdu.

"Beyler," dedim üçünü de sakinleştirebilmek adına. "Biraz da gelen taşlara bağlı, biliyorsunuz."

"İki kişi kuradan yana, bize katılmak zorundasın Kenan."

Ciddi ciddi kimin eşi olacağımı kura yoluyla belirleyeceklerini gördüğümde kafamı iki yana sallamış ve ayağa kalkmıştım. Kenan'dan tuvaletin yerini öğrenirken adımlarımı onun gösterdiği yere doğru ilerletmiştim. Tuvalete doğru yürürken bakışlarım etrafta geziniyordu. İlk kez gördüğüm yerleri meraklı bir çocuk gibi incelerdim.

İnce bir bedene tosladığımı hissettiğimde dikkatimi hızlıca önümdeki kişiye yönlendirdim. Elinde kahve tepsisi taşıyan bir garson olduğunu gördüğümde telaşla tepsiyi tutmuş, kahvelerin üzerine veya yere dökülmesine engel olmuştum. Benim yüzümden bir çalışanın azar yemesi en son isteyeceğim şey bile değildi.

Kızla göz göze geldiğimizde uzun kirpiklerinin ardındaki mavi gözlerini kırpıştırarak bana bakmıştı. Şoku atlattığında gözlerini ellerindeki tepsiye çevirdi. Tepsiyi tutarken ellerimi kızın ellerinin üzerine koymuştum.

Geriye doğru bir adım atıp hafifçe gülümsedim. "Kusura bakmayın," dedikten sonra yaka kartındaki isme bakmıştım.

Çiçek.

"Önemli değil, siz kusura bakmayın."

Garson, elindeki tepsiyle bir masaya doğru ilerlerken ben de erkekler tuvaletinden içeriye girmiştim. Tuvaletten çıktığımda ceketimin cebindeki telefonumun çaldığını duymuştum. Telefonu cebimden çıkarıp arayan kişiye baktım. Babam arıyordu.

Aramayı cevaplandırıp telefonu kulağıma yasladım. "Efendim baba?"

"Neredesin?"

"Çocuklarla oturuyorum."

"Eve niye geldin?"

Kaşlarım çatılırken tuhaf çıkmasını engelleyemediğim bir ses tonuyla "Sınavlarım bitti çünkü," demiştim. Babamın sinirle aldığı nefes kulağıma dolarken sessizce yutkundum.

"Eşek herif, ben sana demedim mi o bölümü okuyacaksan evini unut diye? Ne yüzle geliyorsun?"

Dişlerimi sıkıp sinirlerime hâkim olmaya çalıştım. "Annemi görmek için geldim. Akşam geldiğimde bavulumu alıp babaanneme geçerim."

"İyi yaparsın."

Babam, telefonu suratıma kapatırken telefonu kulağımdan ayırıp sinirle cebime sokuşturdum. Çenemi sıkıp hızlı adımlarla çocukların yanına ilerlerken tuvalete gidip geldiğim o birkaç dakikalık zaman aralığında büyük bir değişim gösterdiğimi fark etmişlerdi. Ancak hiçbir şey söylememiş, onların muhabbetine kendimi kaptırıp aklımdaki düşünceleri kovmaya çalışmıştım.

Neredeyse 3 aydır annemi ve babamı görmüyordum. 3 ayın ardından beni gördüğünde doktor takıntısından kurtulup yumuşayacağını düşünmüştüm ancak yanılmıştım. Onun gibi olmam, onu mutlu eden tek şeydi. Diğer hiçbir şey umurunda değildi. Etrafta böbürlenebileceği bir mesleğim olmadığı sürece babam, asla mutlu olmayacaktı.

"Araf?" Kenan'ın seslenmesiyle silkelenip bakışlarımı ona çevirdim. "Ne oldu?"

"Bir şey içmeyecek misin?"

Kenan'ın sorusuyla masamızın önünde dikilen garsonu fark etmiştim. Az önce çarpıştığım garsondu. Gözleri benim üzerimdeydi, muhtemelen siparişini vermeyen tek kişi bendim. "Çay alacağım," dediğimde kafasını onaylarcasına sallayıp masamızdan uzaklaşmıştı. Yanımdaki Kenan'a döndüm. Kafamı dağıtmak istiyordum ve bana yazan kızın kim olduğunu bulmaya çalışmak yapabileceğim tek şeydi. Kenan, göbek ismimi bilen sayılı arkadaşlarımdandı. Çetin ve Ümit bilmiyordu çünkü hiç konusu açılmamıştı.

"Kenan, etrafında benimle ilgili bir şeyler anlattığın bir kız var mı?"

"Nasıl?" diye sordu Kenan kaşlarını çatarak. Durumu nasıl daha açıklayıcı anlatabilirdim bilmiyordum. Kenan, en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Sanırım ona bahsetmemin bir sakıncası olmazdı.

"Bir kızla konuşuyorum şu an ama kim olduğunu bilmiyorum. İsmini söylemiyor. Benim hakkımda çok fazla şey biliyor. Göbek adım da buna dahil."

"Yok artık," dedi şaşkınca. Ardından gözlerini kısarak bir süre düşündü. "Aklıma kimse gelmiyor kanka, kimseye göbek adını söylemedim. Söylememişimdir yani."

"Gözünü dört aç bundan sonra. İğne fobisi olan bir kız gördüğün anda bana söyle."

"Müstakbel yengem olabilecek herkese karşı gözümü dört açarım, sıkıntı yok."

"Müstakbel yengen falan değil," dedim homurdanarak. Kenan, kaşlarını kaldırarak alayla bana baktı. "Ne o zaman?"

"O..." diye söze başlasam da cümlenin devamını getirememiştim. O küçük vampirin benim için ne anlam ifade ettiğinden ben de habersizdim. Beni deli ediyordu, orası kesindi. Sinirlerime dokunuyordu ancak onunla konuşmayı da kesemiyordum. Gerçekten bana bağlama büyüsü yaptığından şüpheleniyordum çünkü tuhaf bir şekilde hoşuma gidiyordu.

Onunla konuşmak, onu düşünmek, o...

Hoşuma gidiyordu.

0 RH (-) | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin