10. BÖLÜM - RÜYA

399 144 47
                                    

Çocukken küstüğüm zamanlarda elma şekeriyle kandırılırdım. Şimdilerde de bunun değişmediği belli olacak ki kutudan çıkan şekerler geceye damga vuran kitaptan bile daha cezbedici halde önümde duruyordu.

Damdan düşer gibi hayatıma giren adam, yaşattığı tesadüflerle beni kendine umarsızca çekiyordu. Gelişen olaylar karşısında elim kolum bağlanıyor, okyanus gözlerinin karşı konulmaz derinliği sayesinde ruhum, çekildiği girdabın içinde debelendikçe boğuluyordu. Yüzünün erkeksi güzelliğini gölgede bırakan mavileri sessizliğin bile sesinin olduğunu, konuşmadan da her şeyin anlatılabileceğini içten içe öğretiyordu.

Her defasında bir sonraki buluşmayı garantiye alan adamın bahanesi bu defa da elma şekerleri olmuştu. Yarın için gelip alacağını söylemiş başka detay vermemişti. Kutuyu alıp odadan çıktığımda annemin yanına gittim. Yüzümde istemsizce beliren tebessüme karşı koymak için direndiğimde bunu çoktan farkeden annem sormak için gecikmedi.

"Ne varmış kutuda?" Bunu söylerken oturduğu yerde toparlanıp heyecanla bana döndü.

"Aç ve gör."

Kutuyu kendine çekip kapağını açtığında gözleri de hayretle açıldı. Elini dudaklarına götürüp şaşkınlığını taçlandıran annem, "Daha önce elma şekeri sevdiğini söylediğin bir muhabbetinizin olmadığına eminim." dedi.

"Tabii ki olmadı."

"Bunca tesadüfün içinde ne hissettiğini çok merak ediyorum?" diye sorduğunda kutudaki drajelerden rastgele alıp ağzına attı.

"Dur tahmin edeyim. Portakallı mı?" Diye sordum.

Annem çikolatanın damağında bıraktığı tadını yokladıktan sonra başını sallayıp cevapladı. "Portakallı."

"Korkuyorum anne ve en kötüsü de ne biliyor musun? Olanların önüne geçemiyorum."

Başımı geriye atıp koltuğa yasladıktan sonra zihnimin tavanında beliren okyanus mavileri göz kırpıyordu.

"Yarın gelip beni alacak. Elma şekerinin biri onun."

"Kabul ettin yani?" İmalı bakışıyla cevabını bildiği sorunun ardından kıkırdayarak başlattığı gülmesini kahkahaya çevirdiğinde, tepkisiz onu izliyordum. En olmadık zamanlarda hiç olmayacak tepkileri beni benden alıyordu.

Bıkkınlıkla bıraktığım nefesin ardından tavrına sinir olduğumu anlaması için kutuyu önünden alıp odama geçerken arkamdan seslendi.

"Bu hallerin hoşuma gidiyor."

Omzumun üzerinden attığım yarım bakışla sessizliğimi koruyup odama girdim. Kokusunun sindiği elbiseden kurtulup kendimi ılık duşa attım. Huzursuz hissettiğim zamanlarda suyun zihnimi arındırdığı düşüncesi her zaman rahatlatıyordu. Banyodan çıktıktan sonra Eda'ya yarın için yanına uğrayacağımı söylediğim bir mesaj attım. Islak saçlarımı sarmalayan havluyu sıyırıp, malum kutuyu tekrar açtım.

"Haydi, deniz kenarına bir yere gidip dolaşalım. Bugün canım insan yüzü görmek istemiyor; geniş, uçsuz bucaksız bir şeye... ve sana bakmak istiyorum!"

Defalarca okuduğum nota uzun uzun baktıktan sonra, kutudaki çikolatalardan birkaç tanesini ağzıma attım. Tadı damağımı şenlendirirken yüzümde beliren mutluluğun resmi uzun bir süre benimle kaldı. Gözlerim kapalı ilerlediğim bu yol, takılıp düşmeyeceğimin garantisini vermezken umarsızca yürüyordum. Yanımda yer almak isteyen adamın çizdiği rotadan habersizdim. Güvenmiyordum ama bana doğru atılan adımlarına da engel olamıyordum.

Hayatın dikenli yollarında yürümeyi öğrendikten sonra savrulup gitmek, hüsranla biten bir yolculuksa eğer seni tekrar dizlerinin üzerinde başladığın yere çaresizce bırakmaktan başka bir işe yaramıyordu. Duyguları bir kenara bırakıp mantık devreye girdiğinde yapılan eylemler her zaman daha sağlam adımlar gerektirirken, bunu hiç yapamamış olmamın verdiği tedirginliği şimdi iliklerime kadar hissediyordum. Çünkü, ne yaşarsam yaşayayım, kalbimin her zaman mantığımdan önce hareket ettiğini biliyordum.

EYLÜL 'SONBAHAR GÜNEŞİ'Kde žijí příběhy. Začni objevovat