ÖZEL BÖLÜM 2

En başından başla
                                    

Bu sefer haykırarak ağlamaya başladığımda dizlerim beni taşıyamadı ve yavaşça yere çöktüm. Turan anında kolumdan tutarak bedenimi kendisine yasladı. "Özür dilerim. Öyle demek istemedim."

Başımı yavaşça göğsüne koyarak, "Turan... Biz nasıl iyileşeceğiz?" diye sordum medet umarcasına.

Kolları bedenime dolanırken, "Sakin ol," diye fısıldadı. "Hepsi benim hatam ve telafi edeceğim. Söz. Turan sözü."

"Sen sözünü tutmazsın."

"Çok geç tutarım ama kesin tutarım..."

Mezarlığın üzerindeki yolda gördüğüm far ışıklarıyla kalbim şiddetli bir şekilde çarpmaya başladı. Saatler önce Turan'la görüşmek için Arif'le evden çıkmıştım ve mezarlığa gelirken Arif'i eve yollamıştım. Çünkü mezarlığa geldiğim an Arif hemen Zamir'e haber yolluyordu.

Fakat bu sefer de işe yaramadı çünkü yine beni buldu.

Her zaman beni bulurdu...

Ağır ağır arabadan indi ve sırtını kapıya yaslayarak beni bekledi. Kollarını göğsünde kavuşturarak duruyordu ve yüz ifadesini görmesem de kaşlarını çattığından emindim.

"Ben hallederim," dedi Turan ve kolunu omzuma dolarak benimle beraber yürümeye başladı. Başımı göğsüne yaslayarak onunla beraber Zamir'e doğru yürüdük. Zamir hiçbir şey söylemeden arabanın önünde dolandı ve kapımı açarak oturmamı bekledi.

"Benimleydi," dedi Turan, Zamir'e hitaben.

"Sonra," diye yanıtladı onu Zamir. "Soracağım bunun hesabını sana, Turan."

Bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken, "Kardeşimle dışarı çıkmak için sana mı soracağız?" diye sordu Turan. Onun damarına basmaya çalışıyordu.

"Karımı gecenin bu saatinde, hamileliğinin kritik döneminde, üzülmesinin ve ağlamasının yasak olduğu bir zamanda eğer dedesinin mezarına getiriyorsan bana soracaksın!" diye bağırdı ve bir anda Turan'ın yakasına yapıştı. "Kardeşinle istediğin zaman, istediğin yerde görüşebilirsin ama bu ona zarar veremez! Anladın mı beni? Senin sıktığın kurşun yüzünden ölüyordu az kalsın benim karım! Onu korumak için yaptım dedin, sustum! Ama bu kadarı fazla! Daha geçen fenalaşmadı mı burada? Nasıl getirirsin tekrar?!"

"Ben istedim," diyerek Zamir'in kolunu tuttum ve onu geri çektim. Turan bana bakarak kabanının yakalarını silkeledi. "Onun bir suçu yok. Bir hesap soracaksan, bana sor."

Zamir'in kara gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olan yüzümde dolaşırken derin nefes aldığını işittim. Ardından, "Üşüme, geç arabaya," dedi kadife gibi bir sesle.

Turan'a dönerek, "Hoşça kal," dedim ve el salladım. Gözlerini kapatıp açarak bana karşılık verdiğinde Zamir elini belime koyarak beni ilerletti. Arabaya bindiğimizde Turan çoktan kendi spor arabasını çalıştırıp önden gitmişti. Zamir, uzanarak kemerimi taktı ve arabayı çalıştırdı.

Sessizdi.

Ve sessizliği ürkütücüydü.

"Küs müyüz?"

"Çocuk değiliz," dedi kısaca. Şarkı açmak için uzandığında elini tutup ona engel oldum. Parmaklarımı parmaklarından geçirip dudaklarıma götürürken, "Mihrinaz," dedi can çekişir gibi bir sesle. "Yapma."

"Barışalım," diyerek parmaklarını öpmeye başladım. "Küsme bana."

"Küsemiyorum ki..."

"Ama kızıyorsun."

Dudak bükerek ona baktığımda başını çevirdi ve tekrar iç çekti. "Keşke kızabilsem."

"Özür dilerim. Yine kendime engel olamadım."

HALEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin