bazen insan çok severdi. bütün ruhuyla, bütün varlığıyla severdi. ama bunun karşılığını alamazdı. hayatın cilvesidir işte bu. 'sevilmeyeceksin!' der ve kahkaha atıp kaçar.
"sevilmeyeceğim." odanın en köşesindeki yatağın üstündeki karaltı; dizlerini kendisine çekmiş, kafasını iki dizinin arasına sıkıştırmış ve kollarıyla dizlerini sarmalamıştı.
kahverengi saçları dizlerine dağılırken o hunharca ağlıyor, telefonundan gelen durduraksız mesaj sesine aldırmıyordu.
"yoongi beni bıraktı." sanki aylardır zihninin köşelerine sıkışmış düşünceler ilk defa cesaret toplamış gibiydi. her cümle dudaklarından dışarı firar ediyor, tekrardan kalbine ulaşarak bütün vücudunu ele geçiriyordu.
neredeyse boş odada yankılanan ses yürek burkutucu seviyeye geldiğinde çocuk sustu. ne ağlıyor, ne konuşuyordu. öylece put gibi aynı pozisyonda yatakta oturuyordu.
odayı kaplayan sessizliği bölüp geçen kapının dışından gelen bağrışma sesiydi. jimin artık onları boşvermişti. çünkü daha önemli sorunları vardı.
yoongi onun deli olduğunu söylemiş, hoseok ile sevgili olup onu terk etmişti. ailesinden ölesiye dayak yemiş, arkadaş grubunda ise ona lakaplar takarak dalga geçmişlerdi. o ise bunca acının arasında, kendi dünyasında yaşamaya çalışıyordu. zihnini düşüncelerinden kurtarma savaşı gerçekleştirirken herkes ona baskı uyguluyordu.
"aç şu siktiğimin kapısını!" kapıdan gelen gürleme sesiyle jimin kapıya koştu. siktir! kapı yine sıkışmıştı. her kapı sıkıştığında babası onu dövüyordu. ve bu sefer feciydi durum.
kapı en sonunda gürültüyle açıldığında jimin dayak yiyeceğini bildiği için şaşırmamış ve korkmamıştı.
babası jimin'in boynundan tutmuş ve onu oturma odasına doğru yöneltmişti. jimin odaya girdiklerinde büyük bir çığlık attı.
yerde kanlar içerisinde annesi vardı. babası ise arkasında kulağına eğilmiş, "sen de yanına gideceksin." diyerek gülüyordu.
jimin karşı koymadı. kendisini babasının elleri arasında ölümün derin sularına bıraktı. annesinin kanını taşıyan bıçak kendi vücuduyla temas etmeye başladığında, akan her damla çocuğun kalbine damlıyordu.
korkmuyordu. çünkü yaşadıkları sonucunda zaten ölümü yaşamıştı. ve anında emin olmuştu ki, ruhsal ölüm fiziksel ölümden daha acı vericiydi.
"seni özledim yunki." ağzından dökülen birkaç kesik ve yarım kelime yerdeki ölü bedene ulaşırken yoongi ve jimin kendi hayatlarının olamasa da, bir sonraki dünyada başka insanların hayatlarına tutunacaklardı. verilmiş fakat tutulmamış sözlerle dolu bir hayat bitmiş, yeni bir sayfa açılmıştı.
(...)
[medya]
외로움이 가득히
피어있는 이 garden
가시투성이 umm
이 모래성에 난 날 매었어너의 이름은 뭔지
갈 곳이 있긴 한지
Oh could you tell me? ehh
이 정원에 숨어든 널 봤어And I know
너의 온긴 모두 다 진짜란 걸 푸른 꽃을 꺾는 손
잡고 싶지만내 운명인 걸
Don't smile on me
Light on me
너에게 다가설 수 없으니까
내겐 불러줄 이름이 없어You know that I can't
Show you me
Give you me
초라한 모습 보여줄 순 없어
또 가면을 쓰고 널 만나러 가
But I still want you (want you, want you)외로움의 정원에 핀 너를 닮은 꽃
주고 싶었지 ooh hoo hoo
바보 같은 가면을 벗고서But I know 영원히 그럴 수는 없는 걸 숨어야만 하는 걸
추한 나니까난 두려운 걸
초라해
I'm so afraid
결국엔 너도 날 또 떠나버릴까
또 가면을 쓰고 널 만나러 가할 수 있는 건
정원에
이 세상에
예쁜 너를 닮은 꽃을 피운 다음
니가 아는 나로 숨쉬는 것
But I still want you
Ah, ah
I still want you, ah어쩌면 그때
조금만
이만큼만
용길 내서 너의 앞에 섰더라면
지금 모든 건 달라졌을까난 울고 있어
사라진
무너진
홀로 남겨진 이 모래성에서
부서진 가면을 바라보면서
And I still want you
YOU ARE READING
miss | yoonmin
Fanfictionand i know no one will save me i just need someone to kiss give me one good honest kiss and i'll be alright [yoongi&jimin] || angst