3.5

698 59 13
                                    

Sabah uyandığımda saat 11.00'i çoktan geçmişti. Akşam uyuyamamıştım ve cumartesi sabahı olduğu için geç kalkmıştım. Uyumak bu hayatta yaptığım en güzel şeydi.

Annem bir haftadır üzerime normalden fazla düşmüştü. Uyumam için hak tanımıştı. Annemin bu kadar anlayışlı olması çok güzel bir şeydi. Yaşadıklarımdan sonra babam, annem psikolojik olarak rahatlamam için elleeinden geleni yapmıştı. Onların da çabası ile kendime gelmem kısa sürmüştü. Dudaklarımı sabunla yıkamayı bırakmıştım. Biraz daha iyiydim.

Ayaklarımı yataktan sarkıttım. Yataktan kalkıp banyoya ilerledim, paytak adımlarım ile. Ellerimi ve yüzümü yıkayıp havluyla kuruladım. Tekrar odaya döndüğümde dolabı araladım ve ne giyebileceğimi düşündüm. Havalar iyiden iyiye soğumuştu. On beş tatiline de girmiştik artık.

Şimdilik rahat giyinmeye karar verdim ve eşofman, tişört giydim. Saçlarımı tarayıp odamdan çıktım. Mutfağa geçtiğimde annemin mutfakta olmadığını gördüm. Ev sessizdi zaten. Abim, okulu şehir dışında olduğu için yurtta kalıyordu. Arada bir de eve geliyordu. Onların tatili bizden bir hafta sonra bittiği için de hâlâ okuldaydı. Mehmet ve Zeliha arkadaşları ile buluşmak için dün babamdan izin almışlardı. Annem terziydi. Cumartesi günleri çalışmazdı, fazla iş birikmezse. Bu hafta fazlaca iş biriktiğinden yakınıp durmuştu o da büyük ihtimalle dükkanda idi. Babam ise polisti. Başkomiser. Onun da bu gün işi vardı büyük ihtimalle.

Midemden gelen gurultulara daha fazla katlanamayıp dolabı açtım. Tost yapmaya karar vermem ile sucuk ve kaşar çıkardım. Mutfakta uğraşmayı sevdiğimi daha önce söylemiştim sanırım. Eğlenceli vakit geçirirdim mutfakta.

Portakal sıkmak için de sıkacağı dolaptan aldım ve iki tane tostu makineye koymuşken onları da sıktım. Tostaları makineden çıkarıp fişi prizden çıkardım.

Ellerimi yıkarken kapının çalması ile ellerimi kuruladım. Kapıya doğru yürürken kimin gelebileceğini düşünmüştüm. Annem veya babam olamazdı. Zeliha ve Mehmet'tir diye düşündüm. Ancak kapıyı araladığımda Emre ile karşılaştım. Cidden bunu beklemiyordum.

Gülümsedi. "Merhaba, n'aber?" dediğinde gülümsedim. Bana sarılmasını asla unutamıyordum. O geceyi hatırlamam ile kalp atışlarım hızlandı. Emre'nin ferah kokusunu anımsadım.

"İyi. İçeri gelsene," dedim elimle içeriyi göstererek. "Peki," diye bir nida ile karşılık verdi. İçeri girdiğinde kapıyı kapattım. Ben de içeri geçtim.

"Mutfağa geç." Açtım. Kahvaltı yapmam gerekiyordu. Tabii ki de onu uyarmalıydım. Mutfağa geçtiğinde "Aç mısın? Tost yapmıştım," dedim. Başını hayır anlamında salladı. "Tamamdır," deyip mutfak dolabının kapağını açtım. Bardakların bu kadar yukarıda olmasına lanet okudum. Boyum yetişmiyordu. Elimi uzattım ama nâfile...

Ben bardak almaya çalışırken Emre'nin göğsü sırtıma dayandı, eli elimin üzerine dokundu ve bardağı aldı. Dizi sahnesi yaşamıştık resmen!

Kalp atışlarıma yetişemiyordum artık. Nefesim de hızlanırken yutkundum ve bedenimi ona çevirdim. Öyle bir sersemlemiştim ki kafamı dolaba vurmam ile ayıkmıştım.

Acı içinde yüzümü buruştururken Emre'nin telaşlandığını hissettim. Dur ve zalımın oğlu. Zaten düşüyorum hep sana, bir de benim için telaşlanıp iyice düşürme beni kendine. Dizlerim kan ağlıyor artık yeter.

Dudaklarımdan "Ahh," nidâsı döküldü geç de olsa. Emre'nin eli başımın arkasına, elimin üzerine dokundu. Allah'ım kalbime mukayyet ol, ya Rabb'im!

"Sakar mısın kızım sen? Dikkat etsene! Çok acıyor mu?" Art arda sıraladıkları ile güldüm acının verdiği sinirle.

"Off, çok acıyor ya. Köşesine denk gelmiş," dediğimde eğilip bakmak istedi ama aramızdaki 36 santim buna izin vermedi. "Sen neden bu kadar kısasın..." Soru sormuyordu, bir tür yakınma gibi bir şeydi sanırım bu. Ben onun dediklerine yarı acılı duygularım ile gülerken o ellerini kollarımın altına koydu ve beni tezgâhın üzerine bıraktı, küçük bir çocukmuşum gibi. Şaşkınca ona bakakalırken o sanki çok normal bir şey yapmış gibi ilgilenmedi bile bakışlarımla...

 Şaşkınca ona bakakalırken o sanki çok normal bir şey yapmış gibi ilgilenmedi bile bakışlarımla

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Başıma baktı. "Buz koyalım, sişmesin." dedi. Sanki kendi evi gibiymiş gibi dolabı açtı ve buz çıkardı. Başımın arkasına koydu. Ne değişik bir çocuktu bu yahu?

Sakince nefes alıp vermeyi denedim ama başaramadım. Buna ne kalp atışlarım izin vermişti ne de beynim.

"Emre," dedim ve yutkundum. "İyiyim, sorun yok."

Bir şeylerin yeni farkına atmış gibi elini başımdan çekti. "Tamam o zaman," dedi yutkunup. Bu çocuğa bir hâller olmuştu, çözemiyordum.

"Ben iyiyim de sen iyi misin? Bir garip davranıyorsun son günlerde." dediğimde bir adım geriledi ve tekrar yutkundu.

"İyiyim," dedi. "Tostlar soğuyacak hadi ye artık. Ben de gideyim." Neden gelmiştin neden gidiyorsun be çocuk? Bir şey de demiyorsun ki anlayayım...

"Peki," dedim ardından ise gülümseyerek ekledim: "Akşam görüşürüz." Gülümsedi ve "Görüşürüz," diye karşılık verdi. Mutfaktan çıktığında arkasından baktım boş boş. Az önce yaptığının ne olduğunun farkına sonradan varmıştı, utanmıştı belki de. Bu yüzden çok çabuk gitmişti. Hiçbir şey demeden çekmiş ve gitmişti.

Zarardı bu çocuk kalbime, aklıma...

Milkshake | TextingWhere stories live. Discover now