Bizden bir şeyleri birleştirip birlikte çizmemizi istiyorlardı ve bununla birlikte de attığımız her fırça darbesinde bir şeyler anlatmamız gerekiyordu.

“Çok kararlı olduğuna göre aklında da çizmek için bir şeyler vardır.” oturduğu tekli koltukta tek kaşını kaldırıp konuştuğunda bakışları meydan okuyor gibiydi. İkimizden de geçen günkü tavrına dair ses çıkmıyordu. Geçen gün geçmişini görmeden önce sorduğum sorunun cevabını alamamam da cabasıydı. O gün olanları yok sayıyor gibiydik.

O gün bileğini parmaklarım arasından kurtardığında o örtülü bakışlarında ilk kez bir şeyi netlikle görebilmiştim. İstemeden, anlık bir dürtü ile yaptığım hareket onu öfkelendirmemiş, daha çok endişeyle bana bakmasına neden olmuştu ve bunu bana öfkelenerek örtmeye çalışmıştı. Tek kelime etmeden ve ardına bakmadan gidişi bu yüzdendi. Gözbebeklerine yerleşen ışıkların titreyişini çok net hatırlıyordum.

Bir an için aklım o güne daldı ve ben nedenini bilmediğim şekilde orada oyalanmak istediğimi fark ettim. Yine de bunu yapmayı erteleyerek bana söylediği şeye bir cevap verebilmek adına başımı belli belirsiz sallayıp kendime gelmeye çalıştım.

“Bunu birlikte bulmalıyız, bu bir grup ödevi.”

Söylediğim şeyle bakışlarını üzerime diktiğinde, ciddi olup olmadığımı sorguluyor gibiydi.

“Öyleyse boş tuvale bakıp düşünelim.” Benim yaptığım gibi oraya bakmaya başlamadan önce söyledikleri karşısında istemeden de olsa dudağımın kenarına küçük bir tebessüm yer etmişti. Benim sorgulamama gerek yoktu, kendisi bunu yaparken oldukça ciddiydi.

Yaklaşık yarım dakikalık bir sessizlikten sonra aniden bana döndüğünde “Baksana. Bir gelişme var mı?” diye sordu. Neden bahsettiğini anlamıştım ama verebileceğim olumlu bir cevap yoktu. Boş tuvale bakarken kısa bir an için olsa da dünya durmuş gibi hissetmeme rağmen, sorduğu soru beni gerçek kaosun içine fırlatmıştı.

‘Her şeyin bir anda tepetaklak olması’ adını verdiğimiz bir resim yapabilirdik belki de.

“Hayır.” dedim başımı iki yana sallarken.

“Korkmuyor musun peki?”

Beklemediğim sorusu ile başımı yerdeki zeminden çekip ona çevirdiğimde merakla, anlamaya çalışarak bana baktığını gördüm. Şimdi bakışları yumuşaktı, acıma duygusundan uzak ama nazikti. Bir an utandığımı hissederek elimi boynuma götürdüğümde henüz çok da yakın olmadığım, üstelik bir şekilde karşılaşmamızın tesadüf olmadığını düşündüğüm bu adama ne cevap vereceğimi kestiremedim. Yoksa kendime korkmadığımı söylediğim gibi ona da böyle mi söylemeliydim? Gerçek çok başka olmasına rağmen.

“Neyse, şu ödevi yapalım öyleyse. Sanırım yakamdan düşmeyeceksin.”

Cevabımı beklemeden konuyu değiştirmesi üzerine ayaklandı. “Aşağıdaki dükkândan içecek bir şeyler alacağım.” Parmağı ile aşağıyı işaret ettikten sonra kapıya doğru adımlamaya başlamıştı ama kendimi tutamadan mırıldanmam üzerine bir an duraksadı. “Sen gerçekten biraz dengesizsin.”

“Ne?” şaşkınlıkla bana bakarken ağzı küçük bir yuvarlak şeklini almıştı ve biraz komik görünüyordu.

“Bazen öfkeleniyorsun, insanları sözlerinle itmeye çalışıyorsun, bazense onlar hakkında bir şeylerle ilgili endişe edip düşünceli davranıyorsun.”

Cümlemin sonlarına doğru tanıştığımızdan beri ilk kez gülümsediği gördüğüm Jeon’a karşılık, bu kez ben şaşkınlıkla bakmaya başlamıştım. O… Güldüğünde gerçekten başka biri gibi görünüyordu. Alnındaki saçları hafifçe dalgalanıyor, kırışan burnu ile gerçekten eğlendiğini görebiliyordunuz.

Lena ❧ JungkookWhere stories live. Discover now