"Kimin için gelmiştiniz? Özel bir İstediğiniz var mı?" Onun en baştaki gülümsemesine benzer bir şekilde gülümsedim.

"Sizin kadar güzel bir hanımefendinin açık artırmasına katılmak istiyordum. Ama bu civarda yeniyim. Yani bana yol gösterirseniz çok sevinirim." Buradaki kadınların yumuşak karnından vuruyordum. Saygı... Sizli bizli konuşmalar... Onları belki de asla tekrar kazanamayacakları saygılarına, bireyliklerine kavuşturuyordum.

Eğer uzun süre burada olsaydı bunlara kanmayabilirdi elbette ama gözlerindeki o korku ve yüzündeki kapatılmaya çalışılmış o çürükler onu burada çömez olduğu konusunda ele veriyordu. Hareketleri fazla hızlıydı, sizi baştan çıkarmaya çalışmıyordu. Sadece işini yapıp gitmeye çalışan biri gibiydi.

Beni kapıları birbirinin aynısı görünen bir odaya yöneltti. Daha içten bir gülümseme sunduğunda kayıtsız kalamadım. Kapıyı açtığımda bir önceki büyük bir salonun küçük bir kopyası ile karşılaştım. Sadece etraf sandalyelerde oturan veya yer bulamayıp ayakta bekleyen adamlar ile doluydu. Kapının açıldığı kısa anlık sürede herkesin gözeri bana doğru döndü. Başımla hafifçe selam verdim. Aralarından birkaçı da selamıma karşılık verdi. Herkesin elinde köşedeki masadan aldıkları belli olan içkilerden vardı. Birkaç kişi masadaki kanepelerden ağzına atarken bir diğeri ile sohbet ediyordu. Yandaki duvara dayanmış iki kişi içki bardaklarını birbirlerine vurarak kafalarına diktiler.

Sanki içki alacakmış gibi bir rahatlıkla masaya doğru ilerledim. Duvardakilere "Affedersiniz!" diyerek kazanın önündeki boşluğa sıkıştım. Ters çevrilmiş bardaklardan birini önüme almak için biraz kenara kayarak kazanın önünü olabildiğince kapadım ve kabanımın iç cebinden beyaz renkli tozu çıkardım. Ne kadar soğuk, rahat görünmeye çalışsam da ellerim terlemişti. Uzunluğu bir parmak kadar olan paketi işaret parmağımın ardına gizledim. Tozu, kepçeyi almak için sapını kavradığımda, sapa paralel bir şekilde yapıştırdığım parmağımı serbest bırakarak aşağı döktüm. Beyaz toz yağan karlar gibi dökülürken hem zaman kazanmak hem de şarabın her yerine yayılmasını sağlamak için biraz karıştırdım. Şüpheyi azaltmak için tozun hepsinin bitmesini beklemeden parmağı tekrar sıkılaştırarak akışını durdurdum ve kendime yarım kepçe kadar içki doldurdum.

Bu andan sonra biri tarafından fark edilip edilmemeyi umursamıyordum çünkü ellerinde bir kanıt olmayacaktı.

Toz paketini elimde buruşturarak kabanın dışındaki ceplerden birine attım. Elimde bardakla ben de arkalarda kenara bir yere geçtim. Cebimden çıkardığım kapağında hoş işlemelerin bulunduğu cep saatini özenle açtım ve saati kontrol ettim.

Kepimin ucunu olabildiğince yüzüme çekerek gözlerimi herkesi süzebilecek kadar gölgede bıraktım. Derin bir nefes alarak içkiye baktım. Olay içine döktüğüm toz değildi, içki içmeyi tercih etmezdim. Giderken kazanın yanına içilmemiş bir bardak olarak bırakacaktım.

İçeri birkaç kişi girdi ve onların da aynı benim gibi içki masasına yöneldiklerini gördüm. Kalabalık arada konuşanlar sebebiyle fazla uğultulu geliyordu. Bardağı elimde evirip çevirmeye devam ettim.

Bir yarım saat sonra içeriye göbekli bir adam girdi. Küçük tahta sahnede -genellikle kahverengi, siyah gibi tek renklerin hâkim olduğu bu yerde- giydiği turuncu benekli, lacivert takımıyla bir beyefendiden çok şaklabana benziyordu.

"Hoş geldiniz, baylar! Bugün size denizlerin ötesinden getirdiğim vücudu ve güzelliği ile ağzını açıkta bırakacak bir kız sunuyorum," diye bağırarak sunumunu yaptı. Konuşurken önündeki göbeği sürekli hopluyordu ve bıyıkları ağzının hareketleriyle aynı oranda açılıyor, kapanıyordu. Güzelliği dillere destan olan bu kız zaten herkesin beklediği kişiydi. Ben daha çok paraların ne kadar yüksek yerlerde döneceğini merak ediyordum.

KANATLARIN RUHUWhere stories live. Discover now