1; bozkurt'un entel oğlu

4K 246 103
                                    

kahvaltı sebebiyle masada toplanan çekirdek ailenin küçük oğlu, esneyerek gerindikten sonra babasından ters bir bakış kazandı. yaşlı adam gri ve beyazın karıştığı gür bıyığını okşarken, bir cıklama ile kınamaya girişmişti yine. tunç gözleri oğlunun küpeli kulağında gezinirken sabırla nefes aldı. "çıkar şu kulağındaki, hayvan herif."

eser, mahallenin ülkücü kabadayısının entelektüel oğlu olarak nam salmıştı etrafa, gülümsemek ile yetindi. "çıkarmazsam ne olur baba, ay doğunca uluyamaz mısın?" masanın diğer ucunda oturan kadın kendini bastırmak istese de kıkırdaması herkes tarafından duyulmuştu.   zaten oğlunu destekleyen ve arka çıkan kadının pek bir hoşuna gitmişti bu laf.

ailenin büyük oğlu, babasının kopyasıydı. turan yüzüklü elini karşısında oturan kardeşine savurdu tuğrul. "pederle adam gibi konuş, almayayım ayağımın altına."

eser küçük bir refleksle masadan hızlıca uzaklaşıp, desenli gömleğinin yakasını çekiştirdi ve annesinin şakağına bir öpücük kondurdu. "bugün kurtlar ters tarafından uyanmış validem, ben kaçayım en iyisi."

tabağa çarpan çatalın sesi ile yerinde donup kaldı. "daha dün geldin, nereye gidiyorsun pezevenk? çıkar o küpeyi, yoksa ben kulağınla beraber koparırım."

"ama ihtiyar kurt böyle olmaz ki." alaycı bir sesle konuşsa da tek eliyle küpeyi çekip çıkardı. "oldu mu?"

"oldu. tuğrul kalk, şu beyefendiyi de al, birlikte ocağa uğrayın, bakın yapılacak bir iş var mı?"

"emrin olur peder." tuğrul ağzındaki çekirdeği avucuna tükürdükten sonra masaya attı ve ayaklandı. siyah deri kemeri çekiştirip, iyice dikleşti. kardeşini beklemeden kapıya doğru yürüyüp, ucu sivri kunduralarını giymeye başladı.

onun ardından giden eser ayakkabılarını hızla ayağına geçirip kendini sokağa attı. burası, nezih küçük bir mahalleydi. hala o yaşanmış kültürü kaybetmemiş, herkesin birbirini tanıdığı güzel bir yerdi. çocukluğu bu sokaklarda oynarken geçip gitmişti. eskiden oyun arkadaşı olan kızlar büyüyüp serpilmiş, gözlerini yerden çekmeden yürüyen genç kadınlara dönüşmüşlerdi.

"seninki nerede?" eser abisine omzuyla dürterken diğeri garip gözlerle baktı ona. "benimki kim oğlum?"

"mihriban işte." tuğrul derin bir nefes çekti. dertli olduğu belliydi. kızın adı mihriban olduğundan değil,  sarı saçlarından dolayı ve mahalleli anlamasın diye aralarında bir şifre olarak koymuşlardı. "üniversiteye gidecekmiş başka şehre."

hafifçe başını salladı eser. tuğrul kısık sesle devam etti. "geri döndüğünde eski mihriban'ı bulamam diye korkuyorum eser. senin gibi olur diye korkuyorum."

siyah kaşları garip bir şekilde çatıldı genç olanın. "neyim varmış benim?"

"değiştin." tek kelime etti. gerisini söylemek istemediği belliydi. diğeri de söylesin diye zorlamadı zaten.

sessizlik devam ederken, karşıdan gelen adam ikisininde dikkatini çekmişti. beyaz gömleği, tuğrul'a benzer tavrı ile ülkü ocağından biri olduğu belliydi. diğer uçtan ocağa doğru yürüyordu. eser başıyla çaktırmadan işaret etti. "kim bu?"

"hatırlamıyor musun?" eser hiç tanıma emaresi göstermeyince tuğrul devam etti. "doğru üniversiteye gidince unutmuşsundur." eser sabırsızca dürtünce abisi sırıttı. "serhan."

"ne?" eser gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. "yalan söyleme abi." tuğrul omuz silkti. "ne olmuş lan bu çocuğa?" dedi tekrar eser.

"en son gördüğümde bıyıkları bile terlememişti. şimdi ise.."

"tam bir erkek oldu." diye tamamladı tuğrul. gerçekten de öyle olmuştu. üzerine tam oturan gömleği, geniş omuzları, yakışıklı yüzü ile genç ve dikkat çeken bir adam olup çıkmıştı. "mahallenin tüm kızları hasta serhan'a."

ikisi ocağın bahçesine yaklaşınca serhan reisin oğlu tuğrul'u farkedip saygıyla ayağa kalkmıştı. hızla yanlarına ilerlerken, bastığı yeri titretiyordu sanki. öyle bir his çöktü eser'in yüreğine. karşı karşıya kaldıklarında serhan ona bakmadan direkt abisine döndü. "selamünaleyküm tuğrul başkan."

"aleyküm selam, reis." aralarındaki garip sessizlik birkaç saniye uzadı. tuğrul bunu farketmis olacak ki, kardeşini gösterdi. "serhan, hatırladın mı kardeşimi?"

serhan'ın kömür karası gözleri bir süre eser'in yanmış teninde gezindi. "yüzü tanıdık, ismini bir türlü çıkaramıyorum."

"eser." sessizliğe yakın fısıltı en gençlerinden gelmişti. serhan dudaklarını birbirine bastırıp, ismi tarttı aklınca. "eser."

şakayla karışık söylendi. "reis'in oğlunun ismini daha farklı beklerdim. nerede alpaslan, kürşat, hakan.. nerede eser? değil mi tuğrul?" tuğrul anlayışlı bir gülümseme bıraktı sadece.

"yok canım," diye başladı eser. "ben sizin gibi bozkurt değilim. benden olsa olsa bozkurt'un entel oğlu olur."

-

ülkü ocağı (bxb)Where stories live. Discover now