Tugay'a döndüğünde çoğu askerin onları izlediğini fark etti, "Üç saniye içerisinde o cam'ın önünde bir Allah'ın kulunu görürsem iliklerine kadar yakarım!" konuşması bittiği an bütün askerler buhar gibi yok olmuştu.

Asla bir başkasının yanında askerini azarlamazdı. Kişilik meselesiydi... Askerini boşu boşuna azarlayanı da fena yapardı.

Tim'e tekrardan döndü, "Tamam iyi, aferim bir birinizi korumanız çok güzel... Ulan gerizekalı'lar korurken kendinizide koruyun!" hepsine tek tek bakarak söyledikleri ile hiç biri tepki vermiyor öylece ileriye bakıyorlardı.

Daha çok sinirlenirken ellini saçlarına koydu ve çekmeye başladı. Deli olacaktı... "Lan tepki verin a*ına koyduklarım!" kadın'ın siniri daha da çoğalırken Hasan ağzını açtı, "Komutanım."

Kadın ellini kaldırarak susturdu, "Sen hiç konuşma. Yoksa su tankerlerine attarım." adam dudaklarını bir birine bastırarak sustu.

Hepsi biliyordu, komutanları yapardı...

"Ulan bordo berelisiniz siz lan... Ulan ağzına s*çtıklarım ben size o kadar eğitimi boşuna mı veriyorum?" sinirle konuşurken tek birinden dahi çıt çıkmıyordu.

"Yok ben kime konuşuyorum ki. Bekleyin lan siz." arkasını döndü ve tugay'a doğru ilerledi.

"Çavuş!" bağırması ile hemen kapıdan çıkan askere baktı, "Yanına bir kaç kişi al , depodan altı tane, içinde soğuk su dolu varil getirin. Bana da bir tane sandalye."

Asker hızla başını sallayıp, "Emredersiniz komutanım." diyerek ilerlemişti.

Arkasını döndü sert bir şekilde tekrar tim'e doğru ilerledi. Yapmak istemezdi ama adam olmaları gerekiyordu. O kurşun koluna değilde kalbine gelseydi ne yapardı o zaman...

"Çıkarın lan parkaları!" emri ile askerler hiç beklemeden üstündeki parkayı çıkarmaya başladılar.

Hepsi altında termal içlik ile kalınca kadın tam önlerinde durdu, ve boş bakışlar ile hepsine baktı, "Termaleri de." ikiletmeden onlarıda çıkardıklarında atlet ile kalmıştı hepsi.

Hava soğuktu ama hiç biri 'bana mısın?' nile demiyordu.

Soğuk su dolu variler ile gelen askerlere döndü. "Her birini sırayla indirin. Çavuş, plastik kelepçe ve kireç getir." çavuş hemen kafa sallayıp giderken yanına bırakılan sandalyeye bir bakış attı ve oturarak kolunu arkasına koydu.

Aradan çok geçmemişti ki çavuş, bir ellinde plastik kelepçeler. Bir ellinde ise kireç torbası ile hızla gelmişti.

"Kireci varilere koy aslanım." diyerek oturduğu yerden kalktı ve plastik kelepçeleri alarak arkalarına geçti.

"Uzatın lan ellinizi!" sesini çıkarmadan hepsi ellerini arkalarında birleştirdiğinde kadın hepsinin elline üç tane plastik kelepçeyi nerede ise kan gitmeyecek şekilde takmıştı.

Yerine az önceki gibi tekrardan oturdu ve sağ ayağının bileğini sol dizine koydu.

Kireç dökmeyi bitiren asker ile konuştu, "Kafanızı varilere koyun ben çıkar diyene kadar çıkartmak yok! Plastik kelepçeleride ilk söken kişiye özel hediye..." dedi ve arkasına yaslandı kadın.

"Koy kafanı!" hepsi aynı anda nefes alarak su dolu varilere kafalarını koymuşlardı. Soğuk su ile ilk titreselerde hemen alışmış, yadırgamamışlardı.

Bir dakika gibi bir süre boyunca oturduğu yerden gökyüzüne baktı kadın... Bugün hava diğer günlere nazaran biraz daha kapalıydı.

Kafasını askerlere çevirdiği zaman hepsinin kelepçe ile uğraştığını gördü. Yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluşurken kadın, Ceyhun'a baktı biliyordu ki ilk o çıkartacaktı. Bu yüzden hediye demişti...

Oturduğu yerden kalktı ve Sağ baş'a doğru ellerini arkasına bağlayarak ilerledi. Önünde kafasını soktuğu varilde ellerindeki kelepçe ile uğraşan Sinan'a baktı.

Kafasına birden baskı uygulamaya başladığında adam zorlansada kelepçe ile uğraşmaya devam ettmişti.

Onu bıraktığı an Ceyhun ellerini havaya kaldırmıştı. İşte beklediği an...

Avcı misali yavaşça Ceyhun'a doğru ilerledi ve tam önünde durdu, "Kaldırın kafanızı!" hepsi büyük bir nefes alaral kaldırmıştı kafalarını.

Omuzlarına sürterek yüzündeki ıslaklığı biraz olsun silmiş ve görüş açılarını açmışlardı.

"Evet... İlk çıkartan Ceyhun bey oldu... Hediyenizi verelim o zaman." diyerek Ceyhun'un arkasına geçti ve boşluğundan yararlanarak kafasını varile soktu.

Hiç düşünmeden hepsi kafasını varilere soktu. Bu yolda ya hep ya hiç demişlerdi... Bir kurt asla tek dolaşmazdı, her zaman sürüsü yanında olurdu.

Aradan beş dakikalık bir süre geçse dahil hiç biri kafasını sudan çıkartmıyordu. Daha uzun sınavlara tabi tutulmuşlardı. Bu o sınavların yanında çok bir şey değildi.

"Şehit oldunuz diyelim, ailenizin kapısına bir askeri araç ve ambulans ile gidipte başınız sağ olsun mu diyelim?" önlerinde hem yürüyor hemde konuşuyordu kadın.

"Ya sevdikleriniz onlar ne olacak? Sevdiğiniz kişi artık sizin acınızı mı çeker? Yoksa hayatına devam mı eder bilmem... Ama aileniz, annenizi düşünün kadın bir anda kriz geçiriyor babanızda dayanamıyor evladının yokluğunao da aynı şekil kriz geçiriyor... Ulan tamam hadi onlar umrunuzda değil. Lan p*çler, siz nasıl Vatan'ı bırakıp gidersiniz lan!? O soysuzları mutlu etmeye mi çalışıyorsunuz!?" derin bir nefes aldı ve önünde ki varile bir tekme attı.

Varil titrese de düşmemişti.

"Biz bu Vatan için savaşıyoruz, biz burada ki çocuklar rahat uyusun, rahat oynasın, rahat eğitim alsınlar diye uğraşıyoruz... Biz burda babası veya annesi şehit olan çocuğu korumak için savaşıyoruz... En önemlisi biz burda Vatan'ın namusu ve şerefi için savaşıyoruz ulan! O bayrağı göklerde dalgalandırmak için varız! Herkes kendini koruyacak, bu Vatan için savaşacak!" camdan onları izleyen albay yüzündeki memnun ifade ile bakıyordu onlara.

"Mustafa Kemal Atatürk ne diyor: 'Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudreti ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir...' ne güzel demiş... Kaldırın kafaları!" sert ikazı ile hepsi sudan kafasını kaldırmış direkt komutanlarına bakmışlardı.

"Kendinize çeki düzen verin. O soysuzları mutlu etmeyin, yok edin... Eğer bir daha bir görevde, değil bir sıyrık, bir çizik dahi olursa. Affetmem, vururum." kadının sert sözleri karşısında hepsi hazır ol'a geçmiş, "Emredersiniz komutanım." demişti.

Herkese son bir bakış atarak arkasını dönmüş ve tugay'a doğru ilerlemeye başlamıştı. Kendine doğru acele ile gelen askere kaşlarını çatarak bakmıştı...

"Er Kağan Sivri / Tokat emret komutanım." yavaşladı ve askerin önünde durdu, "Rahat, söyle Sivri."

"Komutanım, Kemal Albay'ım sizi odasına çağırıyor." yavaşça kafa sallamış ve askerlerine kısa bir bakış atarak ilerlemeye başlamıştı.

Önünde durduğu kapıya baktı ve derin bir nefes alarak kapıyı tıklatı genç kadın. İçeriden beklediği komutu alınca hemen odaya girmiş ve tekmil vermeye başlamıştı, "Yüzbaşı Karaca Yavuz / Trabzon emret komutanım." diyerek hazır ol'da dururken albay okuduğu kağıtan kafasını kaldırarak karşısındaki askere bakmıştı.

"Rahat, Doğu komutana da söyledim, bugün Genelkurmay Başkanı gelecek hazırlığınızı yapın Yüzbaşı. "

Albay karşısında tepki dahi vermeyen askere biraz daha dikkatli baktı, haberi vardı ama vurdum duymazlığa getiriyordu...

Genç kadın'ın yüzünde mimik dahi oynamazken aklından geçirdiği şey uzun zamandır bekledikleri görev yaklaşıyordu.

Ve bu herkesin kaderini değiştirecek bir görevdi...

♠️

Selam.

Bölüm nasıldı?

Umarım biraz olsun anlamışsınızdır.

Kendinize dikkat edin.

Görüşmek üzere...

KOD ADI: SİMURGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin