Bölüm 9: "Walrider"

1.1K 42 2
                                    

Multi: Kanla "WALRIDER" yazılmış dolaplar ve duvarlar. Evet, hikayenin kapağı da buradan. Bir kez daha teşekkürler ve iyi okumalar :)

Bu odadan görebildiğim kadarıyla yine yatağın altında bir hasta vardı. Korkarak da olsa dar duvar arasından geçtim. Hasta bir şey yapmadı. Odadan arkama bakarak çıktım, içimde birden saldıracakmış gibi bir his vardı. Kapıyı açtıktan sonra çok dikkatli olmam gerekiyordu. Çünkü kapının açıldığı yerin sol tarafı, tamamen göçmüş durumdaydı. Dikkatlice geçtikten sonra, gece görüş modumu açtım ve burayı inceledim. Aydınlık olan bir oda vardı. Işık sayesinde odanın hemen önündeki kan izlerini gördüm. Delikten aşağı akan kan izleri, bu sefer de göçmüş bir deliği işaret ediyordu. Delikten aşağıya baktım. İnmemem için bir sebep yoktu. Kameramı kapattım ve delikten aşağı atladım. Hemen kameramı açtım. Kaydetmem gereken görüntüler olabilirdi, belki de o görüntüleri çoktan kaçırmıştım. İndiğimde ilk gördüğüm odadan, farklı bir ses geldi. Veya ben kafayı yemiş, olmayan sesleri duyuyordum. Kafayı yemiş de olsam, bu binadaki herkesten çok daha aklım başımda. Düşüncelerimi bir köşeye bıraktım.

Derin nefesler alarak merdivenlerden, ses gelen odaya indim. Burada adeta bir kan göleti oluşmuştu. Bu kan göletinin ortasında organlar bulunuyordu. O güvenerek saklandığım 4 dolapta ''WALRIDER'' yazıyordu, hem de kan ile. Duvarlarda, her yerde aynı yazı. Walrider, adını birkaç kere duydum. Peder Martin'den, hastalardan... Belki de bu kan göletini, bu vahşeti, Walrider yapmıştır. Ancak henüz Walrider'ı görmedim, Peder Martin'in bana kameradan gösterdiği o şey hariç.

Büyük ve karanlık bir geçit vardı. Gece görüşünü açıp, hızla buraya girdim. Işığın gösterdiği yere bakmadan önce, biraz burayı inceledim. Kesinlikle telaşlanmam gerekli, çünkü 2 pil ve bir de yedek ile beraber, toplam 3 pilim vardı ve içimden bir ses pillerimin tükenip karanlıkta kalacağımı bana çağrıştırıyordu. Odanın sağ köşesinde bir pil buldum. Ayrıca sol tarafımda kırılmış dolaplar bulunuyordu. Bunlar korkmam için yeterliydi. Işığın gösterdiği yere gittim. Kafamı ışığa doğru çevirdim. Ayaklarım boşa gitti. Çok az ayağımı burktum. Öyle uzun bir yer değil, düşündüğünüzden de kısa bir yere düştüm. Nereye düştüğüme baktım. Çömerek ilerledim ama yine de zar zor ilerliyordum. Üstüm, ilerledikçe ahşap ile kapanıyordu. Ufak tefek borular da vardı. Oldukça uzun bir yeraltı yolculuğundan sonra ayaklarımın ciddi anlamda ağrıdığını, yürümeye başladığımda anladım. Nerede olduğuma bir göz attım. Duvar arası, bir kez daha geçebileceğim kadar genişti. Duvar arasından geçtim ve ışık gelen tarafa gittim. Bir yere kadar aydınlık veren ışık, açıkçası beni o yerde üzmüştü. Şu an kullandığım pilin %46'sı bitmişti. Hızlı ilerleyerek pilimi korumayı düşündüm. Bunu karanlıkta yaparak risk alıyordum biliyorum ama, eğer tüm pillerim biterse, daha da kötüsü karanlık bir yerde biterse, gece görüşü moduna yeni bir pil bulana kadar elveda diyecek olurdum. Pilim varken beni istedikleri kadar kovalasınlar, yeter ki benden hızlı bir varlık olmasınlar.

Karşımda duran yüksek tahtadan zıpladım. Sağ tarafım, kocaman taşlarla kapanmıştı. Soldan devam ettim. Kameramla çevreyi kontrol ettim. Yerde yatan cansız beden, içimden bağırmama neden oldu. Diğer her yer temizdi. Düz devam ettim. Çömelerek geçebileceğim çok dar bir yer vardı. Buradan sakince geçtim. Ayağa kalkar kalkmaz o farklı sesi duydum ve karşımda kaçan bir adam vardı. Neyden kaçtığını öğrenmek için uzun süre düşündüm. Ama hiçbir şey çıkmadı. Boşuna bakındım durdum. Belki de Walrider'dan kaçıyordu. Ya Walrider görünmez ise? Belki de Walrider yanımdan çok kez geçmiştir. Hiçbir şeyi bilemiyorum. Umarım yanılırım. Umarım o görünmez değildir.

Biraz buraları dolaştım ve Peder Martin ile ilgili bir döküman buldum. Dökümanda Peder Martin'in başvuru formunun arka sayfasına Tanrı ve Walrider ile ilgili şeyler karaladığı, yazdığı söyleniyordu. O, inancına körü körüne bağlanmış biri.

Karşımda duvar arası vardı. Geçebilirdim. Kameramı kapatmama gerek yoktu. Karşıya geçtim. Beklediğimden düzenli ve büyük bir yerdi.

Yerden karton bir kağıt buldum. Biraz silinmiş olsa da anlaşılacak derecede okuyabilirliği vardı. Üzerinde "2 vanayı çevir. Önünde 2 giriş var. Vanalar buradaki odalarda." yazıyordu. Vanalar, borular, çevirmeli olan her şey. Bunların hepsinde Chris Walker ile bir kovalamacamız olmuştu. Umarım bu sefer zorluk falan olmadan çevirip yoluma bakarım.
İlerlediğim sırada yukarıdaki delikten Chris Walker atladı. Onun geldiğini kör olsam bile anlardım. Beni gördü sanırım. Hiç olmadığı kadar hızlı koşmaya başladı. Aklıma o dev cüssesiyle, geldiğim duvar arasından kesinlikle geçemeyeceği geldi. Hemen geri girdim. Elini uzatıp beni kendi tarafına çekmeye çalışıyordu. İlk denemesinde belki beni alabilirdi, ona çok yakındım. Korkunun verdiği his ile, hemen öbür tarafa geçtim. Chris de geldiği yere doğru o büyük adımlarını atmaya başladı ve o sinirle tuhaf tuhaf sesler çıkarıyordu.

Cesur olup vanaların olduğu odaya girmek için, ilk girişe hızlıca girdim. Chris Walker soldan, ben ise sağdan gittim. Az da olsa rahatım diyebilirim. Ama yine de kötü hissediyorum.

Karşımdaki engelleri birer birer aştım. Hefefimdeki odalardan birine vardım. Vanayı çevirdim. Zincir ve ayak sesleriyle kendime geldim. Dolabı tercih etmedim. Vananın sağındaki raflara saklandım.

Biliyorum, çok mantıklı bir saklanma yeri değil ama artık yer değiştirme şansım yoktu. Kapıyı kırıp odaya girdi. Girerkenki o bağırış, sanırım hastanenin dışından bile duyulmuştur. Dolapları tek tek kontrol etti. Homurdanıp odayı terketti. Beni bulamadığı için çok şanslıydım. Gittiğinden emin olduktan sonra ayağa kalktım ve karşımda bir pil gördüm. Hemen aldım ve yuvasına yerleştirdim. Şimdi sırada diğer vana var. Ama Chris Walker da büyük ihtimalle oralarda geziniyor. Ve oraya girdiğim an beni bulacaktır. Zincir sesleri beni anında geldiğim duvar arasına yönlendirdi. Bu, onun zaaflarından biriydi. Yani bildiğim zaaflarından. Chris Walker az önce geldiğim yere gidiyor. O gittikten birkaç saniye sonra hemen diğer vanayı bulmak için diğer girişe yöneldim. Küçük fakat sığabileceğim deliklerden burada da vardı. Geçtim. Bir duvar arasi daha vardı. Buradan da geçtikten sonra 2. vananın bulunduğu odaya ulaştım. Vanayı açtım. Şimdi aşağı inmem gerekiyor. İlk geldiğim duvar arasının oradaki merdivenden. Delikten geçtim ve Chris Walker'ı görmemeyi diledim. Dileğim şu an için gerçek olmuştu. Merdivene koşarken ayak seslerimi duymuş olmalı ki, hızlı adımlarla buraya yöneldi. Ama benden çok uzaktaydı. Yetişmesinin mümkünatı yoktu. Merdivene ulaştım. Kameramı kapatıp merdivenden indim. İndiğim bu iğrenç yer çok karanlıktı ve birçok ceset vardı. Ölen bir hastanın vücudunun yarısı suyun içinde, yarısı ise dışındaydı. Soldan devam ettim. Görebildiğim her yerde ceset vardı. Borularla, yerlerde... Sağdan ilerledim. Aniden yanımdan çıkan ses, beni çok ürküttü.

Yoluma devam ettim. Karşındaki engelden atladım ve %95'i tükenmiş, 3 ana 1 yedek pilimden, şu anda pek kaliteli olmayan gece görüşümün açık olduğunu yeni fark ettim. Umarım çok uzun süre açık kalmamıştır.

Her neyse, merdivenden çıkmaya başladım. Yukarıdan aniden çıkan hastayı gördüm ve ayağım kaydı. Ama toparladım kendimi. Kameranın bunu aldığına şanslıyım. Ondan korkmuyorum. Acaba bu işkence ne zaman bitecek diye düşünürken merdiveni tekrar tırmanmaya başladım.

OutlastWhere stories live. Discover now