Bölüm 5: ''Peder Martin''

1.7K 56 43
                                    

Multi: Peder Martin. İyi okumalar :)


Elektrikleri açtığıma göre, güvenlik kontrolüne dönüp ana kapıyı açmalıydım. Kim bilir, belki de bu lanet yerden çıkabilirim diye hayal ettim. Her şey normaldi. Walker ortalıkta yoktu. Güvenlik kontrolünün kapısı zaten kırılmıştı (kimin kırdığını tahmin edebiliyorsunuz)... Bilgisayarın başına oturdum ve kapıları tam açacağım sırada biri boynuma doğru bir iğne batırdı. Canım yanmıştı. Yüzümü kendisine çevirdi. Bu, o din adamıydı. Tanrı'nın ona kendisine bir ''havari'' olarak gönderildiğini sanan. Belki de doğrudur. Her neyse, adam konuşmaya başladı:
''Üzgünüm evlat, sana bunu yapmak istememiştim. Fakat gidemezsin, henüz değil. Tanık olman gereken daha çok şey var.'' dedi ve yüzümü kameraya çevirdi. Görünmez bir şey, polisleri yerle bir ediyordu. Hayal gördüğümü düşündüm. Bunlar imkansızdı.

Konuşmaya devam etti:

''Görüyor musun? Yapabilecek misin? Yüce efendimiz Walrider... Hakikatı kafirlere aşıla. Buradan çıkmanın tek yolu hakikatı bilmektir. Müjdeyi kabullenirsen kapılar senden evvel açılacaktır.'' Bayıldım. Uyandığımda bir odada yatıyordum. Bomboş bir odaydı. Sadece yatak. Çok şükür, o adam kameramı almamış. Kameram yanımdaydı. Aldım ve odayı inceledim. Her yerde ''Rest in peace.''(huzur içinde yat) yazıyordu. Duvarlarda sayısız haç işareti vardı. İncelerken kapı bir hasta tarafından açıldı. Korktum. Ama zararsızdı. Kapıyı açtı ve gitti. Odadan çıktım. Sesler geliyordu. Sağımdaki parmaklıklardan:

''Geri! Geri çekilin! Benden uzak dur seni lanet şey! Ah! Bakma bana! Bakma bana!'' diyerek parmaklıkları zorluyordu. Bu, Walker gibi değildi. İnsana da benziyordu. Sanırım bir hasta.

Aşağıya baktım. Gelen seslerin çoğu kafasını duvara vuran hastadan geliyordu:

''Kanımda dolaşıyorlar ve çıkmak istiyorlar. Hissedebiliyorum.'' Bir başka hasta:

''Uyku girmiyor. Boşluk. Yalnızlık. Beni yalnız bırak. Çok fazla ses. Beni takip ediyorlar. Uyku girmiyor.'' Onlara doğru bakarken hemen yanımdaki odalardan birinden ses geldi:

''Seni incitmemesi gerektiğini söyledi. Fakat kedi kaçınca...Mmmmm...Mmmmm...'' Bu hastaların niyetinin başka olduğunu düşündüm.

Aşağı inmek için soldaki merdivene doğru gittim. Parmaklıkların ardında birbirine çok benzeyen 2 çıplak adam vardı. Teki kel, öbürü kısa saçlıydı. Konuşuyordular:

''Kimdir o?''

''Belki Peder Martin'in adamıdır.''

''Belki.''

''Gergin görünüyor.''

''Onu öldürmek isterdim.''

''Ben de.''

''Vaiz bunu yapmamamızı söyledi.''

''Bu kabalık olur.''

''Burada değil.''

''Ona kaçması için süre mi veriyoruz?''

''Bu da bir fikir.''

''Ve onu öldüreceğimiz zaman, yavaş yavaş öldürelim.''

''Ne sabır...''

''Onun dilini ve karaciğerini istiyorum.''

''Senin.''

Bu adamların konuşmalarını dinledim. Cidden gerildim. Dediklerine göre vaiz(peder) beni koruyor. Muhtemelen benim tanık olmamı istediği için. Her neyse. Buradan tanıklık yaparak çıkabileceğimi söyledi. Adamların diğer bir dediklerine göre, bana süre veriyorlarmış ve ''yavaş yavaş'' öldüreceklermiş. Dil ve karaciğerim. Düşünmek istemiyorum. Aşağıya indim. Karşıma çıkan ayaktaki adam-hiç oturmuyordu- konuştu:

''Hayalet görmüş gibisin.''

Devam ettim. Tekerlekli sandalyede oturan hastanın ağzından şu kelimeler çıktı:

''Onlara güvenme. Bunun bilim olduğunu söyleyecekler ama değil. Onlar...bizi bekliyor. Bu yerde. Billy anlamıştı. Her zaman buradaydılar.'' dediklerinden bir şey anlamadım. Billy kim? Kimlere güvenmeyeyim? Kim sizi bekliyor? Peki Billy neyi anlamıştı? Düşüncelerim aynen böyleydi. Ama sustum.

Odaları dolaştım ve açık duvarı olan bir oda gördüm. Buradan geçebilirdim. Geçtim. Ama çok dardı. Zar zor hareket edebiliyordum. Ayrıca berbat kokuyordu. Buradan kurtulmak için ya o açıktan tekrar girecektim, ya da solumdaki çitlerden yukarı çıkacaktım. 2.teklif daha cazip geldi. Hakkımda konuşan o ikizleri düşününce...her neyse. Yukarı çıktım. 3 hasta vardı. İğrenç şeyler yapıyorlardı. Bağırdı:

''İpeksi, ipeksi, ipeksi, ipeksi, ipeksi, ipeksi, ipeksi, ipeksi, ipeksi...''

Sonra konuşmaya başladı:

''Ah! Lanet olsun! Derdin ne? Davet edilmemiştin, seni kahrolası ruh hastası. Ne, izlemekten zevk mi alıyorsun? Bu iğrenç. Sen hastasın.'' Bunları bana değil de yanındaki hastaya söylüyor gibiydi. Yoluma soldan devam ettim. Uyandığım yerden ulaşamadığım karşı taraftaydım. Bunun iyi olduğunu düşündüm. Yanımdaki parmaklıkların ardında konuşan biri daha vardı:

''Sen, ah bitirmemi beklemedin. Fakat senin için birkaçını kurtardım. Sadece bekle, bekle...'' dedi ve koşmaya başladı. Neler oluyor? Anlamadım. Gidebileceğim tek yön sağımdı. Karşımda ''Tanrı daima bir yol gösterir, kanı takip et.'' yazıyordu kanlı yazı. Uymaya karar verdim. Bunu kesinlikle Peder Martin yazmıştır diye düşündüm. ''Kanı takip et'' taktiğine göre soldan gitmeliyim. Yani yazının solundan. Asansör vardı. Asansöre bindim. Kapılar kapandı. Bir an korktum. Üzerime yeşil gazlar püskürdü. Bunlara galiba ''dezenfekte'' deniyor. Geçmişte dezenfeksiyon hakkında bir haber yapmıştım. Yeni teknolojide pek yer almıyor.

Asansörden çıktıktan sonra karşımda merdiven gördüm. Biraz dolaştım. Pil bulmam gerekiyordu. Merdivenin altında bir pil buldum. Haznesine yerleştirdim. 4 pil. İdare ederdi. Merdivenlerden yukarı çıktım. Çıka çıka tek bir açık kapı buldum. Orada da bir hasta vardı. Duvardaki yazıya dayanarak şunları söylüyordu:

''Boşa gitti. Kanla dedi. Tek çıkış yolu aşağı. Aşağı git, aşağı git.'' Zararsız gözüküyordu. Biraz dolaşıp döküman buldum. Döküman Peder Martin ile ilgiliydi. Peder'i iyileştirecek seansların ''paradan kar etmek'' amacıyla iptal edildiğinden bahsediyordu döküman.

Düşünüyorum da, Peder Martin ciddi anlamda hasta olmasaydı belki de bana direk çıkış yolu gösterebilirdi. Kahrolası maddiyat. Bu adamlara gerçekten kıl kapmıştım. Paranın köpeği olmuşlar. Her neyse, duvara yaklaştım. ''Kanala atla.'' diyordu duvardaki yazı. Duvarda çizili oklar çukur bir yeri gösteriyordu. Yazıya uyup aşağı indim. 2 gidebileceğim yön vardı ama kanı takip ederek sola gittim.

OutlastHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin