Bölüm 13: "Çıkış Asansörü''

1.4K 39 2
                                    

Multi: Trager'ın ölüm sahnesi. İyi okumalar :)

Asansörden çıktım. Sağıma ve soluma baktım. Sol taraf, zaten geldiğim taraftı. Dr. Trager'ın bıçaklarını bileme sesini duyabiliyordum. Sağımda ise bir yatak ve üzerinde kapağı kırılmış bir havalandırma vardı. Tahmin edebileceğiniz gibi sağ taraftan gittim ve havalandırmaya çıktım. O beni arıyordu.

Havalandırmadan ilerledim ve ilk atlayabileceğim yere göz attım. Asansörün olduğu tarafın tam karşısıydı. Daha fazla beklemeyip aşağı atladım. Trager'ın olduğu bana yakındı ama aramızda parmaklıklar vardı. İçim şu an rahattı. Ayrıca ben eğer istersem oraya geri dönebilirdim. Önünde bulunan dolabı itip karşı tarafa ulaşabilirdim. Bu sefer ben avantajlıyım. İlk kez.

Parmağımın sızlaması geçmemişti. Asansörün anahtarını bulmam gerekiyordu ve önümde uzun bir koridor vardı. Koridora gitmeden önce, her zamanki gibi, şu anda bulunduğum yeri kontrol ettim. Belki pil belki birkaç pil bulabilirim diye. Çünkü pil bulmayalı biraz oldu ve pil sayım şu an 2. Solumda bir yatak vardı. Yere yığılmış. Orayı biraz inceledim. Bir pil buldum. Çevreme bakındım ama başka yoktu. Buradan çıkıp koridora doğru ilerlemeye başladım.

Koridordan geçerken yine gözüme tablolar çarptı. Bu sefer bir tanesi kırılmıştı. Ama yine aynı tablolar. Başka tablo yok muydu? Veya bu tablodaki insanlar hastanenin efsaneleri mi? Bahse girerim ki, bu insanların, bu profesörlerin oldukça değeri vardır. Ancak büyük ihtimalle ölmüşler. Pek bizim teknolojimize uyan bir nesne değil çünkü bu tablolar. Belki de Walrider'ın oluşmasında etkili çalışmaları vardır. Bu sorular şu ana kadar cevabını bulamadığım sorulardan sadece birkaçı.

Tabloları incelerden birinin konuştuğunu duydum. Önüme döndüm. Bu adam sanırım Chris Walker'dan sonra başıma gelen ikinci bela olacaktı. Anladığınız üzere yine Dr. Trager.

Sağına soluna bakındı. Ama şanslıyım ki beni görmedi. Hemen saklanmak için pil bulduğum yatağa gittim. Arkasına saklanmak şu an amacımdı. Ayak seslerimi duymuş olacak ki onunla benim aramdaki koşturmaca başladı. Yatağa saklandım. Aramızda uzun bir mesafe vardı ve saklanmayı bırakıp onun olduğu yöne koştum. Önceden size dediğim gibi, burada başıma gelebilecek en iyi şey ölmek olurdu.

Yatağın arkasından kalktım. Koridora doğru koştum. Trager ile yüz yüze geldik. Şaşırmış olacak ki bıçağını çıkartamadı ve peşimden koşturdu. Koşarken arkama baktım. Aynı anda koşuyor ve bıçağını biliyordu. O ses kulağıma çok iğrenç geliyordu. Bir de buna katlanacaktım.

Karşımdaki ilk odaya girdim ve kapıyı onun yüzüne kapattım. Sanırım sinirlendi. Soldan ikinci yatağın altına saklandım. Kapıyı kırdı. Açıkçası şaşırmadım. Biraz bakındı sonra da gitti. Arkasından baktım. Sola doğru ilerledi. Gitmedim. Bulunduğum odayı biraz inceledim. Odanın sonlarına doğru bir kapı vardı. Kapıyı açtım. Odaya girdim ve bakındım. Az önceki oda ile çok benziyorlardı birbirilerine. Bu odada hastalar da vardı. Ancak hepsinin eli bacağı yatağa kelepçelenmiş biçimdelerdi. Bir tanesinden zincir sesleri geliyordu. İlk başlarda bunu Trager'ın bıçak bileme sesi sandım ama değilmiş.

Trager odaya girdi. Hemen yatağın altına saklandım. Beni görmedi. Biraz gezindi ve yanımdaki yatağın altını kontrol etti. Yüreğim o an için ağzıma geldi ama sadece o yatağın altına bakıp gitti. Odanın çıkış kapısına yöneldim. Bir hasta daha deney altındaydı sanırım. Ancak bu hasta bağırmadı. Hatta hareketsiz duruyordu. Yanına yanaştım ve bağırmaya başladı:

''... Hayır! Hayır! Lütfen! Tanrım! Ah, hayır!''

''Eğer bana elini sürersen lanet İsa'ya yemin ederim ki seni gebertirim. Denesene! Seni hasta pislik! Denesene! Denesene!''

''Kurumsal öğle yemekleri ve altın paraşütlü tüm bu bürokratlar. Hayatta kalanlar nerede? Köpek balıkları nerede? Uzun süre suda cebelleştim ben.''

Hasta konuşmayı bıraktı. Koridordan Trager'ın sesi geliyordu.

''Çok acemiceydi. İlk önce ayaklarını kesmeliydim.''

O uzaklaştıktan sonra odadan çıktım. Risk aldım ve biraz gezinmeye başladım. Solumdaki dolabı iterek karşıya geçebilirdim. Trager benden bayağı uzaktaydı. Dolabı iterken sesi duydu ve peşimden gelmeye başladı. Kapıyı açtım ve buraya girdim. Girer girmez gözüme havalandırma takıldı. Havalandırmaya çıktım. Ondan yine kurtuldum ve yine şu an için.

Havalandırmada ilerledim. İlerlemem gereken zaten tek yön vardı. Aşağı atladım. Sağımda bir tuvalet daha vardı. Tuvaleti inceledim, anahtar falan bulurum diye. Ama boşuna. Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yok. Açık kapıdan geçtim ve büyük odayı da inceledim. Bu da boşuna. Pilin şarjı azalıyordu. Odanın ucundaki ahşap, yıpranmış ama kırılmamış, henüz kırılmamış, bir kapı daha vardı. Bu kapıya yöneldim. Umarım açıktır. O cehenneme dönmek istemiyorum. Koşarak kapıya ulaştım. Açıktı. Açtım ve etrafıma baktım.

Sağımda tahtalarla kapanmış bir kapı vardı. Solumu ise uçsuz bucaksız, ürkütücü bir karanlık... Karşımda ise camları kırılmış bir oda vardı. Önce karşıyı düşünüyordum. Olmazsa, o uçsuz bucaksız ve ürkütücü karanlık yine beni bekliyordu. Ters bir hamle yapıp soluma baktım. Uçsuz bucaksız karanlık dediğim meğer birkaç yatakla kaplanmış bir koridormuş.

Her neyse, gözlerim yine kurtuluşa döndü. Kırık camlardan geçtim. Elim birine deymişti. Küçük bir kanama daha oluştu elimde. Ancak parmağımın bir manyak tarafından kesilmesinin yanında bu hiçbir şeydi. Pek umursamayıp odayı gezindim. Kilitli kapının yanında anahtar vardı. Onu bulduğum an o kadar sevinmiştim ki! Bu sevinci size asla anlatamam. Çünkü asansörün, dahası çıkışımın anahtarıydı bu! O anda yanımdaki kapı delinmeye çalışılıyordu. Büyük ihtimalle yine Trager geliyordu. Hemen koşturmaya başladım. Az önceki odaya girdim. Oradan da tuvaletlere gittim ve tuvaletteki odalardan birine saklandım.

Bir süre bekledikten sonra çıktım. Odanın içinde biri geziniyordu. Kim olduğunu anlamam pek uzun sürmedi. Yine Trager. Evet, yine o. Eğilerek ilerledim. Çok sessiz bir şekilde kapıya ulaştım ve anahtarı bulduğum kırık camlı odaya girdim. Kapı açıktı. Buradan gitmeliydim. Tek çarem buydu. Oradan ilerledim ve bir kapıya daha vardım. Burası tanıdıktı. Az önceki ''cehennem''. Düşündüm ve asansörün yerini hatırladım. Buradan sağa dönmem sonra kapıyı açmam gerekiyordu. Aynen öyle yaptım. Kapının önündeki dolabı ittim. Kapıyı açtım. Sonra kapattım. Asansöre girdim ve anahtarı yuvasına yerleştirdim. Aşağı doğru inerken Trager'ın o lanet sesini duydum. Yine bana sesleniyordu:

''Peşini bırakmayacağım dostum.'' Kapıyı açtı ve anında bana saldırdı. O anki öfke ve nefretimle ona doğru ilerledim ve asansörün dışına ittim. Kısa süreli boğuşmanın galibi ben oldum. Çünkü bana doğru ilerlerken asansör kapandı ve o öldü. Evet, Trager öldü. O geberirken çıkardığı sesi asla unutmam. Ve elindeki bahçe makasının yere düşüşünü. Onda bu dünyada sonsuza kadar kurtulmuştum.

Asansörde mahsur kaldığımı düşündüm bir süre. Sonra biraz oturdum. İçinde durduğum bu eski teknoloji asansör... Evet! Tabii ya! Ayağa kalkarken aklıma eski teknoloji asansörlerin üzerinde bir çıkış olduğu geldi. Yukarı baktım. Doğru düşünmüştüm. Eğer bu sefer kurtulursam bunu okuduğum eski makalelere borçluyum.

Her neyse, bu kapağı açtım ve açık asansör kapısından ilerledim. Onun üzerinden geçerken içimde kalan son öfkemi ona, Trager'a bakarak dindirdim. Umarım ikinci bir şansı olmaz.

OutlastWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu