0.7

1.4K 188 276
                                    

Güneşin pırıldadığı bir günde öğle yemeği vaktiydi. Han Jisung sessizce bahçenin bir köşesinde yemek yiyen çocuğa yaklaştı. "Selam hyung."

Minho heyecanla sırıtan Jisung'a baktı. "Merhaba."

Jisung terslenmemenin verdiği neşe ve cesaret ile Minho'nun yanına oturdu. İkisi o gün ilk defa birbirine gülümsedi.

Birinin kalbi yavaş yavaş ısınıyordu, diğerinin kalbi hiç olmadığı kadar güçlü atıyordu. Tanrı sonunda yolladığı genç ruhlara acımış ve onları birleştirmişti.

Minho Jisung'a baktı. "Jisung-ah..."

Jisung sincaba benzer bakışlarıyla baktı. "Evet hyung?"

Minho o ana kadar arkasında gizlediği papatya buketini Jisung'a uzattı. "Seni seviyorum."

Jisung dolan gözleriyle papatyalara baktı. Kocaman sarıldılar ondan sonra. Kalpleri ilk defa karşılıklı attı, ilk defa birbirinin kokularıyla tanıştılar. Sonunda mutlu olmuş ve birbirini bulmuşlardı.

Ancak her gündüzün sonunda gece, her gülüşün ardından gelen bir gözyaşı, her birlikteliğin devamında ayrılık vardı. Henüz yaklaşan acıyı bilmeyen gençler neşeliydi.

Minho ilk defa içten gülümsüyordu Jisung'a.

Jisung sağdan soldan topladığı çiçekleri gelip Minho'nun saçlarına takıyordu gülerek.

Her şey çok doğruydu.

Ancak onların sevgi dolu bakışlarını ve kalplerini bahçenin köşesinden izleyen birisi vardı.

Teneffüs bitmişti ve herkes sınıflarına çekilmişti.

Minho sınıfında test çözer ve sabır için dilenirken içeri nöbetçi öğrenci girdi. "Lee Minho?"

Minho ilgisiz tutmaya çalıştığı bir bakışla başını kaldırdı. Nöbetçi ona baktı. "Müdür seni çağırıyor."

[TW: buradan sonra hakaret ve bazı şiddet ögeleri olacaktır. ayrıca devamında gelecek sahneler yoğun hüzün içerir]

Dedikodular, fısıltılar, alaycı gülüşler hepsi yeniden başlamıştı. Minho babasının odasına giderken midesinde anlamlandıramadığı bir ağrı vardı. Kötü bir şey mi olacaktı?

İçindeki huzursuzlukla kapıyı tıklatıp cevabı bekledi. "Gir!"

Minho başını eğik tutarak içeri girip kapıyı kapattı. "Beni mi çağır-"

Cümlesi bitmeden pürüzsüz teniyle buluşmuştu babasının tokadı.

Kenara eğilen yüzünü zorlukla kaldırdı. Babası bir kez daha vururken geri sendeledi, ağzına gelen metalik kan tadı midesini bulandırmıştı.

"Sen.. Sen bir piçsin." Babasına şaşkınlıkla baktı. Göbekli çirkin adam kıpkırmızı olmuş bir yüzle bakıyordu.

"Seni başıma piç ol diye yetiştirmedim. Kendini bir erkeğe mi siktireceksin Minho!"

Minho'nun kalbi sıkıştı, nefesi sıklaştı. Henüz bir tam gün bile olmamıştı itiraf edeli. Babası nereden anlamıştı?

Adamın şaşkınlıkla bakan oğluna tiksinir gibi konuştu. "Senden utanıyorum."

Minho dolan gözleriyle başını öne düşürdü.

"Chan'ı arayacağım. Seni alsın eve götürsün. Oradan da Amerika'ya göndereceğim seni. Burada bu utançla yaşayamazsın."

daisies | minsung ✓Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ