0.6

1.5K 216 82
                                    

Lee Minho masadaki ağır çantasını tek omzuna takarak etrafa bir bakış attı. Sonunda bir okul günü daha bitmişti.

Merdivenleri yavaş yavaş adımlarken ona devirilen gözleri görmezden gelmeye çalışıyordu. Okulun bahçesine indiğinde gözüne siyah şık bir araba çarptı.

İçinden inen siyah gözlüklü takım elbiseli adamı görünce Minho göz devirdi.

Adam gözlüklerini çıkardı ve parlak bir gülümseme sundu genç çocuğa. "Minho-yah!"

Minho sakin adımlarla adamın yanına ilerledi. "Selam Chan hyung."

Chan Minho'nun sırtındaki çantayı bagaja koyarken sordu. "Günün nasıl geçti?"

"Güzeldi."

Chan da arabanın şoför koltuğuna oturdu ve Minho'nun evine doğru ilerlemeye başladılar.

Chan dikiz aynasından Minho'ya baktı. Her zamanki gibi yorgun ve mutsuz görünüyordu genç çocuk. "Hey, birlikte hamburger yemeye gidelim mi?"

Minho yarım bir sırıtışla "Babam seni azarlamaz mı?" dedi.

Chan gülerek elini bir böceği savarmış gibi havada salladı. "Trafik sıkışıktı deriz. Hem kızsa ne olacak. Açım şuan. Sen de açsındır eminim."

Minho gülerek Chan'a baktı. "Teşekkürler hyung."

"Ne demek yakışıklı."

Birlikte bir avm'ye gidip BurgerWing'e oturdular. Chan hamburgerlerin parasını Minho ödemek isteyince ona sertçe bakmış ve kendisi ödemişti.

Beklerken bir masaya oturmuşlardı. Minho'nun bakışlarının bir yere odaklandığını fark eden Chan, onun bakışlarını takip edince gülümsedi. "Birlikte gelen arkadaş grubuna mı baktın?"

Minho hemen önüne döndü. "Hayır."

"Minho-yah. Hiç seni bir arkadaşınla görmedim. Hiç kimse yok mu?"

Minho bir süre sessizce düşündü. Ne sınıfında, ne başka bir sınıfta. Arkadaş diyebileceği biri var mıydı?

"Yok."

"Elbet birisi vardır. Alt dönemlerden de mi yok?"

Minho kaşlarını çattı. "Aslında tanıdığım birisi var hyung. Ama çok garip birisi."

Chan gülerek elini çenesinin altına koydu. "Dinliyorum."

"İlk başta sadece ismen tanıdığım birisiydi. Küçük sınıflardan. Sonra bir gün mesaj attı bana. Bir gün ona papatya toplayabilir miyim diye soruyordu."

Minho'nun yüzünü ufak bir tebessüm kapladı. "Aslında çok güzel kalbi olan birisi sanırım. Ona bir sürü kez kaba davrandım, kalbini param parça edecek şeyler söyledim. O ise bir an bana yazmayı ve konuşmayı bırakmadı. Endişelendiğini hissettiriyor. Gerçek bir arkadaş gibi."

Chan gülümsedi. "O da sence seni sadece arkadaş olarak mı seviyor?"

Minho sert sert baktı. "Başka bir şey olamaz."

"Minho-yah..." dedi Chan bilgili bir tebessümle. "... Anlattıklarından anladığım kararıyla o sana gerçekten değer veriyor. Sen de yüzünde kocaman salak bir gülüşle anlatıyorsun onu bana. O zaman ne kaldı ki belirsiz?"

Minho acıyla karışık bir suratla baktı sevdiği ve güvendiği manevi abisine. Şimdi söyleyeceği şey babasının kulağına gider miydi?

"Hyung, o bir erkek ama." Chan güldü.

"Biliyor musun Minho, evrende Tanrı'nın ve insanın kontrol edemediği yalnız tek bir şey vardır."

Minho'nun gözlerine baktı. "Kalp."

"Kimi seveceğini seçemezsin Minho. Bu bir erkek de olabilir kız da. Ve beyninle karar veremezsin buna." Parmağıyla Minho'nun kalbini işaret etti.

"Burasıyla karar verirsin."

"Hyung..."

"Hem arkadaşın anladığım kadarıyla yanında olmakta kararlı. Sense çevreden veya başka bir şeyden çekiniyor olabilirsin. Bu normal. Ama Minho şunu bil."

Chan gülümseyen yüzü ve güven veren gözleriyle karşısındaki çocuğa baktı.

"Birisini sevmek asla yanlış değildir. Fırsatın varken kendinden emin olduğun an ona git."

Chan'ın gözlerinden kısa süreli bir acı geçti. "Sonradan benim gibi pişman olmanı istemem."

Minho titreşen telefonuna baktı.

jisung: hyung napıyorsuun?

daisies | minsung ✓Where stories live. Discover now