🍂Hayallere Tutsak

2.3K 434 921
                                    

《Pusuda bekleyen gönül süvarilerinin rüzgar avında olduğunu bilemeyecek kadar sisliydi deniz.
El sürülmeyen hayallerimi göremeyecek kadar kördü giziniz.
Siz manzaraya vurulan bakışlar,
Bense dalgaların arasında çağrışan yakarışlar...》

Sabırsız gerçekler, sindiremediklerini kusma konusunda hevesliyken yatsıyı bekleyemeyen yalanlar zamanın koynunda cebelleşiyordu. Tek bir çıkış yolu olan bu ilerleyişin zemini, adımlarını titretecek kadar can kırıklarıydı doluydu. Bassan gönlü eritecek, basmasan sırrı çözülmeyecek kademelerle arafta kalan sır perdesi kalemin dile getirdiklerine mahkumdu.

Genç kızın toz toprağından arındırıp cebinde sakladığı çocukluğu balçıklara bulanmış bir çöplüğe dönüşmüştü. Ekmeğinden yeyip suyunu paylaştığı simaların aynaya yansıyan gölgesine çekilirken ruhu dalgalarla cebelleşen bir rıhtımın kucağındaydı. Gönlünün duvağını kaldıran esintiden bir haber, kaderini arzulayan adımlarının müptelası oluvermişti.

Sızlayan burnunu çekip gözyaşlarını elinin tersiyle silen genç kız soluğu babaannesinin eşiğinde aldı. Hor görüleceğini bile bile bedenini sürüdüğü bu yol, istikbalinden yuvarlanan koca kayalardı. Aklanacaksa emelleri, beraat edecekse özgürlüğün nefesi paspas olacaktı yad ellerde. Epeydir yağlanmayı bekleyen oymalı ahşap kapı gıcırtıyla aralanırken içerideki sessizlik kalbini katmer katmer titretiyordu. Dokuma kilimin üzerinden ilerleyip kafasını hafifçe içeri uzattı.

Elindeki kirman* ile yün eğiren ihtiyar kadın Esma'nın gelişini fark etmiş lakin dürülen çehresini bir gıdım kaldırmamıştı.(yün eğiren alet) Dibine kadar sokulan Esma, dizlerini kırıp iki elini önünde birleştirdi. Kirman dönüyor, yün eğrilip ip oluyor lakin ikisinin ağzından da tek bir kelam çıkmıyordu. Bu suskunluğun akıbetini kılıcı ilk kaldıran belirleyecekti.

"Öldünüz sandım, meğerse yaşıyormuşsunuz."

Bakışlarını yukarı kaldıran Zühre, "Eğlenir misin benimle?" diyerek ilgisizce kirmanı çevirmeye devam etti. Sersemce sarf edilen sözlerin bir gerekçesi olmalıydı.

"Kölelerin efendilerini doğurduğu bir zamanda, ben de azıcık eğleniversem çok mu?"

Dönen kirmanı tek hamlesiyle durduran Zühre, koyulaşan bakışlarını kaldırdı. Aniden yükselen sesi genç kızı yerinden sıçratmaya yetmişti. Lakin kimsenin geri adım atmaya da niyeti yoktu.

"Utanmaz, arlanmaz! Kim kimin kölesiymiş de hele?"

"İnsan yaptığından utanır değil mi Zöhre Ana? Sana hakkımda ne söylenmiş ise onun kölesi olmuşsunuz. Halbuki civardaki onca insan önümüzde el pençe divan durur. Babam hep dedelerimizin adaletinden sebep saygınlığımızın olduğunu söylerdi. Ya dinlediklerim bir masaldan ibaret ya da artık adaleti sağlamak benim gibilerin haddine düşmüş."

Zühre'nin biraz evvelki öfkesi rotasını başka yöne çevirivermişti. Yaşının yarısı kadar bile etmeyen kız çocuğunun söyledikleri nedense gönlüne bir endişe olarak dökülmüştü. Bunca yıllık asaleti bir anlık gaflet ile yeni yetmelerin elinde zayi olacaktı. Son zamanlarda iki adımda daralan nefesine ve gidip gelen aklına türlü türlü mazeretler üretirken belki de kendini kandırıyordu.

"Velev ki kusur işlemedin, ne demeye holgan oynarsın?*" (boş boş gezmek)

"Elinde kanıtı olan kanıtını göstersin, elbet o gün ben de bildiklerimi saklamayacağım."

Esma'nın çehresinde bir süre bakışlarını gezdiren Zühre, sorgularcasına kaşlarını kaldırdı. Kusurunu bildiği kadar dilinin ötesine de erebilecek kudreti yoktu. Lakin yaratılışı da kendisine benzeyen torununu uzaktan uzağa benimsediği içindi bu sessizliği. Peki ya kaderi? İster miydi ki aynı kara yazı torununun da başına bağlansın? Ağıtlarını uçan kuşa, biten toprağa döken mazi, intikamını hangi yeşeren fidandan çıkaracak, bilinmezdi. Elleri dizinden çekmeden titreyen bir serçe gibi iç çeken kızın dizini dürttü.

RÜZGARI ARKANA ALWhere stories live. Discover now