Bölüm 15

13.7K 898 121
                                    


"Soporoşlor hozor!" Çenemi kapatan elle esnemeyi bırakıp elin sahibine döndüm.

"Çenen kopasıca yavrum, sabahtan beri esneye esneye bitiremedin." Burak'ın sözlerine gözlerimi devirsem de tekrar esnediğim için yarıda kesilmişti hareketim. Onun da gözleri bende olduğu için O da esnemeye başladı. Korkunç bir kısır döngü içindeydik ve gerçekten çenemin kopması an meselesiydi.

      İkimizin de ağzı sonuna kadar açık, birşeyler anlatıyorduk ama çıkan sesler mağara adamından halliceydi.

"Uykunu mu alamadın güzelim?" Oğuz da son tabakları götürüp mutfağa gelmişti. Omzumdan tutup kendine yaslar yaslamaz canıma minnet bir şekilde gözlerimi kapatıp kafamı salladım.

" Yalan atma Nesli, sen uykusuz kalmazsın." Burak'ın bana olan güvenini vurgulayan sözlerle kafamı kaldırdım.

"Annem dün akşam uyutunca gece uyuyamadım. Öyle salakça bişi oldu işte." Oğuz tuttuğu omzumu benden uzaklaştırıp bana baktı. Şaşırmış gözüküyordu.

"Annem mi?" Takıldığı yere bak. Onayladım onu gözüm yarı kapalı haldeyken.

"He noldu ki?" Kafamın yanından uzayan başka bir kafayla korkup kendime geldim. Salak Burak. Uykum da kalmamıştı onun yüzünden.

"Alıştın o zaman ailene?" Sorgular bir şekilden farklı olarak benim adıma mutlu olduğunu belirterek sormuştu bu soruyu. Derin bir nefes aldım.

"Sade cips?" Burak zafer edasıyla yumruğunu salladı havaya doğru.

"Sonunda be! Bayadır dedikodu yapamamıştık."  Ayaklarını götüne vura vura mutfaktan çıktığında Oğuz'la arkasından bakakaldık. Kınayıcı bakışlar atıp tekrardan müşterilerle ilgilenmeye döndü.

      Ben de biriken bulaşıkları yıkarken dün mantık makinesiyle yaptığımız dedikoduyu düşünüyordum. Kimse Eylem'in tam olarak neler yaptığını söylemese de herkes çok çektiklerinden bahsediyordu. Akıllarına getirip güzel giden günleri bi anda tersine çevirmek istemesem de merak ediyordum. İçlerindeki yarayı tamir etmek istiyordum ama problemin ne olduğunu bilmeden bunu nasıl yapabilirim ki?

     Bir yanım Sibirya'nın bana olan önyargısını yıkmak için çabalamak isterken diğer yanım da bir o kadar istemiyordu. Üzerine çok düşünmemeye karar verip işime devam ettim. Ali abimin dediği gibi zamana bırakmak en mantıklısıydı sanırım.

   

     10 dakika sonra Burak elinde cips poşetiyle mutfağa girdiğinde sandalyeleri çekmiş, dedikodumuza başlamıştık bile. İki gündür olanları uzun uzun anlattığımda genel olarak Sibirya'ya sövme seansı yapılmıştı.

"Ben ilk geldiğinde demiştim zaten, o mavi gözleri fettan fettan parlıyordu." Burak bacak bacak üstüne atmış, eltilerinin dedikosunu yapan gelin moduna bürünmüştü anında. Oğuz göz devirdi.

"Oğlum sen ilk gördüğünde demedin mi bunlar çok yakışıklı, Nesli nasıl bunların kardeşi diye?" Kaşlarımı kaldırıp Burak'a çevirdim gözlerimi. Öyle mi der gibi baktığımda Burak oturuşunu düzeltmiş salak salak sırıtıyordu.

"Şimdi şöyle ki güzelim ben o anlamda deme-"

" Naber çocuklar?" Tam Burak'a saldıracaktım ki  içeri kafasını uzatan abimle yarıda kesilmişti hareketim. Burak çevik bir hareketle kalkıp abime doğru koşup sarıldı.

"Ben senin zamanlamana kurban olurum abim benim. Dile benden ne dilersen. Beni yem olmaktan kurtardın. Gel öpücem seni." Burak abimin yanağına asılıp öpmeye çalışıyordu.

Bir Aile Hikayesi (Neslişah Ver. 1.7)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon