"Öyle bir şey yapamazdı!" dedim, sen ölemezsin der gibi. Hem korumaları bile sayıca fazlaydı nasıl unutulurdu da üzeri örtülürdü! Bu nasıl bir saçmalıktı?

Ucunda sevgilimin canı varsa galiba benim de gözüm kararırdı. O zaman korkularımı bir kenara bırakır, silah tutan el değiştiği için onu kurtarmak için ben bile ömrümde dokunmadığım bir silaha saldırırdım. Bilerek ya da bilmeyerek. Birine zarar verme cesaretim olarak ya da olmayarak!

Yapardı, der gibi başını eğdi bir kere.

"Çünkü bu bir oyun Naz. Kirli bir oyun. Gücü elinde barındıranın her daim kazandığı, ölüme bile çare olmayan bir oyun! Ölen öldüğüyle kalır. Adını bile sadece mallarını kapışmak isteyen akbabalar hatırlar!"

Midem bulanıyordu. Kollarımı kendime sardım. Keşke arabada olmasaydık da Uğur bana sarılsaydı. Yaram da o olsaydı şifam da! "Ben bunları duymak istemiyorum!" dedim. Bunlar bana bugün için fazla gelecekti. İçimi bir üşüme hali sarmıştı. Titriyorsun. Uğur'un her an ölebileceğinden korktun.

"Sen nelerle uğraştığımı bilmiyorsun."

Paylaş desem yeriydi ama paylaşma demek istiyordum. Dinlemek ve üzülmek zorunda değilsin Naz! Ama Uğur susmak bilmiyordu. "Sen sadece seni o reklamda gördüm diye sinirlendim sanıyorsun ama değil işte, değil!"

"Ne var başka?" dedim göz ucuyla ona bakarken. Mecbur kalmış gibi. Ya da kendimi buna inandırmak istiyordum. Zaten anlatmak isteyen yanıyla devam etti.

"Neden çağrıldım yemek yerken, duymak ister misin?" Kafamı iki yana salladım ama yola bakarken belki de görmemişti ya da görmezden gelmişti. "Bence duy! Yurtdışına gidecek 12 tırımız saatler önce yakılmış Ahsen, ben seni kollarımda saklamak isterken, ben siktiğimin bir pazarını kendime ayırmışken, ben sevgilimle, kardeşlerimle bir gün kafa dinleyeyim, ben bir gün tatil yapayım demişken yakılmış!" Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı, kaşlarım havalandı. Onun dikkatini kardeşinden ve benden dakikalarca çekmesine sebep olan şey demek ki buydu. Zaten Ömür'ün dönmediğini ona söylediğimde de afallamış duruyordu.

"Bu ne demek biliyor musun? Bana, ben kendime bir gün ayırdım, telefondan bir gün uzak kaldım diye, milyonlarca dolarlık bir zarar verildi demek." Kendi kendine güldü. Belki de bunu başaranlara şaşırıyordu ve yine tepkisini bu sinir bozukluğuyla gülme olarak yansıtmıştı.

Oysa telefonunu bile, ben arabadan inip, yanına yaklaşırken yeni kapatmıştı. Telefondan ayrılma süresi de en fazla saatleri kapsıyordu yani.

Milyonlarca dolar mı? Ahsen takılman gereken nokta bu!

Galiba oydu ama ne demem gerektiğini bilmiyordum. Bir gün bile geçmediği halde tatildeyken, saatler içinde bu kadarı gerçekten fazla değil miydi?

Olmayan dudağım uçukladı!

Üstelik o tırların içinde neler vardı da bu kadar para etmişti? Artık kumaş olmayacağını hepimiz biliyorduk. Bu davete katıldığı sözde şirketlerinden biriyle alakalı değildi, onun iş adamı yüzüyle de alakalı değildi.

"Ne olacak şimdi?" dedim güçlükle. Tam sayıyı söylememesine rağmen aklımdan yeniden nasıl para kazanacağı konusunu geçirmeye başlamıştım.

Bu sen, ben, hepimiz işte!

"Önemli değil o konu," dedi. Oysa ben kafayı yiyecektim. Milyonlarca dolar... Nasıl önemsiz olurdu?!

"Benim asıl anlatmak istediğim şu; ben seni tanıdığım günden beri senden başka bir şey düşünemez oldum, senin yanından başka bir yerde bir saniye bile durmak istemiyorum ve işte... Bunun sonucu bana bu şekilde dönüyor benim hayatım bu. Benim çevrem dokunduğum her şeye laf edip," Tükürür gibi bir tiksintiyle devam etti. "El sürebilecek düşmanla dolu." Bunun olmasına asla izin vermezmiş gibi omuzlarını dikleştirmişti ama kirli oyunlar, onu da yıkıp geçerdiyse ya?

MAFYA BEY -TEXTING +18Where stories live. Discover now