"Kızmayacak mısınız ya da..." omuz silkerken ikisine de bakıyordum "Bir şey demeyecek misiniz?" diye sordum. Bakışlarım ikisinin de yüzünde dolanıyor ve ufak bir kırıntı yakalamaya çalışıyordu düşüncelerine dair ama pek bir şey bulabildiğim de söylenemezdi.

"Aslında..." Taehyung, derin bir nefes alıp başını bana çevirirken konuşmaya başlayınca dikkatimi ona verdim. "Neden bilmiyorum ama bu beni şaşırtmadı. Çok saçma." Kendi kendine gülerken devam etmişti.

"Nasıl?" şaşkınlıkla ağzımdan çıkan soruya cevap beklerken, Jin ağabeyim hâlâ tek kelime etmemişti.

"Son zamanlarda Yoongi farklı davranıyordu. Farklı demeyelim de..." çenesini sıvazlarken başını aşağı yukarı salladı. "Daha çok kendini bulmuş gibi." Bu durumdan garipmiş gibi bahsetse de son kısmı söylerken daha çok bu onu mutlu ediyor gibiydi. Yoongi'nin kendini bulduğundan bahsederken.

"Jimin bize tepki gösterdiğinde bunun bana berbat hissettirdiğini bildiğimden, sana kızmam da bir o kadar saçma olur Cha Young." TaeTae uzanıp saçlarımı şefkatle karıştırdı. Bense rüyada olup olmadığımı sorguluyordum.

"Ama kırıldım. Saklamanıza yani. Ayrıca seni kıskanıyorum da ama Yoongi'yi de ilk kez böyle görüyorum. Söylesene, ne yapmamız gerekiyor?"

"Özür dilerim." Dedim dudaklarımı büzerken. Şu an ikisine karşı ne desem de durumu açıklamama yetmeyecekti sanki.

Ağabeylerim küçüklüğümden beri beni desteklemişlerdi ve yapmak istediğim şeyleri yaparken endişe etmemiştim hiç. Onlar yanımdaydı ve bunu bilmek güven veriyordu. Ben yine o güveni hissetmek istiyordum işte. Bu konuda da yanımda olduklarını bilmek istiyordum.

"Tanrım!" Jin ağabeyimin ani çıkışı ile yerimden anlık olarak sıçradım. Fakat o... Kızgınlıkla çıkışmamıştı. Ağlıyor muydu o?

"Ya! Ağlıyor musun?" dudaklarım iyice büzülürken nadir zamanlarda ortaya çıkan sulu gözlülüğümde kendini meydana atmıştı. Jin ağabeyim gerçekten bana bakıp ağlıyordu ve ben de o ağladığı için ağlamaya başlamıştım. En büyüğümüz o olduğu için onun elinde büyümüştük biz ve arada annem gibi tepki veriyordu gerçekten. Yine öyle olmuştu.

"Ne ara bu kadar büyüdün sen? Baksana, geçmiş karşıma sevgilim var diyor." Komodinin çekmeçesinden peçete alıp yüzünü kurularken ikimiz de sesli bir şekilde ağlamaya başladığımızda, Taehyung bakışlarını devirmekten geri kalmadı. 'Sizinle ne yapacağım' bakışlarıydı bunlar, biliyordum ama onun böyle sakin olması da bence iyiydi.

"Saklamak istememiştim." Dedim elimin tersi ile yüzümü kurulamaya çalışırken. Cümlem bitince de bir iki kez hıçkırmıştım. Tanrım! Benim aklımdaki sahne bu değildi. Ben daha başka şeyler düşünüp konuşma bile hazırlamıştım kendime!

"Bize kızarsınız diye-"

"Seni nasıl paylaşacağım ben?" Jin ağabeyim bana sıkıca sarılırken aynı zamanda saçlarımı okşuyordu. Burnunu çektikten sonra da devam etmişti. "Yoongi'ye ne yapayım ben şimdi? Ama ikiniz de mutlusunuz."

Sanırım Jin ağabeyim evlenme kararından sonra daha da yumuşamıştı.

"Siz ciddi misiniz? Bende konuşacağız diye buraya gelelim demiştim." Taehyung, kalkıp eline aldığı peçete kutusundan bize peçete yetiştirmeye çalışırken yüzünü buruştu. Bense daha yüksek sesle ağlarken "Bana kızmayın. Ona da kızmayın." Diye mırıldandım yaşların arasından. Sanırım bu ağlama bir tür rahatlama gibi bir şeydi. Bunca zaman hissettiğimden daha fazla gerilmiştim.

Biz sarılıp ağlarken odanın kapısı büyük bir gürültü ile aralandı önce, ardından odaya arka arkaya bedenler uçarcasına girdi. Bunun küçük çaplı şoku ile de ağlamamız kesilmişti aniden.

"Asla sizi dinlemiyorduk." Jimin, ellerini teslim olur gibi havaya kaldırırken konuştu.

"Tesadüfen geçiyorduk öyle." Yeo Bin de saçlarını düzeltip onu desteklemişti ama daha yaratıcı olmaları gerekmez miydi?

"Bende biraz sıkıldım öyle." Jungkook da kolunu Yoongi'nin omzuna atıp rahatça konuşurken en son Yoongi'ye kaydı bakışlarımız. Koro gibi konuşmalarından olsa gerekti bu ama gülme isteğimi de bastırıyordum şu an. Ruh halim iyice dengesizleşmişti.

"Bütün huysuzluğunuza katlanmaya hazırım. Sadece..." Elini utangaç bir halde ensesine atıp devam etti. "Eskisi gibi olabilir miyiz?"

Onun söylediğine karşılık burnumu çekerken, o benim ağlayan suratımı süzmekle meşguldü. Jin ağabeyim burnunu son kez çekip ayaklandığında, Yoongi'ye doğru ağır adımlarla yürümeye başladı. Ne yapacağını kestiremiyordum, çok hassas davranıyordu şu an. Tüm bunlara rağmen korktuğum gibi de olmamıştı.

Ağabeylerimin bana sevgi ve anlayışla yaklaşacağını bilmem gerekirdi fakat ben bunun aksine endişe ederek bir sürü şey düşünmüştüm. Bu düşünceler ise onlara anlatma fikrini sürekli ertelememe neden olmuştu. Sınırlarımı kendim çizmiştim, onların farklı davranacağı bir ihtimal vermemiştim kendimce ama olanlar işte önümdeydi.

Sevgi sayesinde birbirimize bağlıydık ve yine sevgi sayesinde birbirimizi anlıyorduk. Seçimlerimizin ardındaki gerçek nedeni görebiliyorduk. Birine değer vermek buydu belki de. Onu anlamak ve anlaşıldığını bilmek.

"Huysuzluğuma katlanıp katlanmadığını göreceğiz Profesör Min. Kız kardeşimle olmanı tamamen kabul etmem için yıllar gerekebilir. Bu kadar kolay olmayacak." Jin ağabeyim, onun karşısına geçip konuştuğunda gülümsedim. Biliyordum huysuzluk edeceklerdi aynı Jimin gibi ama önemli değildi. Böyle bir aileye sahip olduğum için ne kadar mutlu olsam azdı.

Böyle de tatlı ağabeyler işte hepsi de. Çok sevimliler. Yazarken mutlu oldum. ⭐

Aklımdaki planlamaya göre son 4 bölüm sanırım Işıklarım. Çok sevdiğim bu bebeğe veda edeceğiz çok yakında. 🤧

Satır arası bol yorum yapmayı ve oylamayı unutmayınız lütfen. ⭐

Dès Vu ❧ YoongiWhere stories live. Discover now