8//Bastırıcılar

4.3K 572 149
                                    

İyi öğlenler👋🏻👋🏻

Biraz biraz ne döndüğünü anlayacağınızı düşündüğüm bir bölüm😋

İyi okumalar dilerim~~~

...........

   Bir bahar gününde, camdan sızan güneş ışıklarıyla aydınlatılan geniş odada, cam masanın kenarına yerleştirilmiş sandalyede oturan küçük çocuk ileri geri salladığı bacakları ve hafifçe dışarı çıkarttığı diliyle önündeki deftere yazı yazıyordu. Doğru düzgün tutamadığı kalem elinde iğreti dururken sarı saçları alnına dökülüyor, mavi gözleri bitirdiği her cümleden sonra daha bir parıldıyordu.

Ona okuma yazmayı öğreten öğretmeninin verdiği ödevin yarısına kadar geldiği o dakikada, içinde bulunduğu odanın ona çok büyük gelen kapısı içeriye doğru aralandı. Küçük çocuk başını hevesle kaldırıp buraya izinsiz girmeye hakkı olan tek kişiye baktı. Kendisini kanıtlamak istediği, onun yerini almak üzere eğitildiği liderine mavi gözlerini dikip dudaklarını araladı. 

Fakat konuşmadı. Zira cıvıl cıvıl sesiyle ona seslenmeden önce liderinin kulağına dayadığı telefonu görmüş, bölmemesi gerektiğinin bilincindeyken dudaklarını birbirine bastırmıştı. Bu sırada lideri de yanından geçip ona ait olan büyük deri kaplamalı koltuğa bedenini bıraktı ve telefondaki kişiye, "Bu beklenmedikti. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?" diye soruyordu. 

Sarı saçlı küçük çocuk ana fikrini bilmediği ve umursamadığı konuşmadan çektiği dikkatini liderinin omuzlarını ovalarken buruşan yüzüne çevirdi. Uzun süredir toplantıdaydı ve omuzları ağrıyor olmalıydı. Küçük elleriyle masanın kenarına tutunup tekerlekli sandalyesini geriye doğru ittirdi ve sandalyeyi döndürüp spor ayakkabılarıyla zemine atlarken eliyle liderin omuzlarını gösterdi. Hareketlenmesiyle kırmızı gözlerini üzerine diken lider ne dediğini anlamış, dudaklarında küçük bir gülümsemeyle gözlerini kapatıp açmıştı. 

Aralarında geçen bu sözsüz konuşmadan sonra küçük çocuk gülümsedi ve boyundan daha uzun olan kendi sandalyesini ittirerek liderin arkasına kadar getirdi. Daha sonra ezbere bildiği kolu çekip sandalyenin ayaklarını kilitledi. Tamamen güvenli olduğundan emin olduktan sonra ise dizlerinin üzerinde sandalyeye tırmandı. Şimdi önünde kendi sandalyesinde oturan adamın omuzlarına ulaşabiliyordu. Küçük elleriyle sert omuzları kavrayıp ovmaya başladığı sırada telefondaki konuşma hala devam ediyordu. 

"Güvenliğini tehlikeye atmanı istemiyorum. Oraya yalnız başına giderek yeterince risk aldın. Vahşinin tekinden karısını ve çocuğunu kaçıramazsın." Sarı saçlı çocuk vahşi kelimesinin onda çağrıştırdıklarıyla ürperirken küçük parmakları kısa bir an duraksamıştı. Lider başını çevirip durulan yüzüne kuşkuyla baktığında bakışlarını kaçırdı. Ovmaya devam etti. Yine de dinlemeyi sürdürüyordu.

"Iseul, bu konularda hassas olduğunu biliyorum ancak olmaz. Bu kadar büyük bir riski alamayız." Şimdiye kadar karşı tarafın sesini duymadığı için liderinin kiminle konuştuğunu bilmiyordu küçük çocuk. Şu anda ise öğrenmişti. Iseul teyzesi ile konuşuyordu. O iki hafta kadar önce önemli bir işi olduğunu söyleyip ona veda etmişti. Kafasında basit bir hesap yapıp geleceğini söylediği güne üç hafta kaldığını kendisine hatırlattı. Onu çok özlemişti. O da konuşmak istiyordu ama lideri kızabilirdi. Bu yüzden sessiz kaldı. 

"O vahşiler omegaları kendilerine mahkum bırakıyorlar. Durum böyleyken onları oradan çekip alamazsın." Liderinin sesi gittikçe sertleşiyordu. Iseul teyzesinin ısrar ettiğini düşündü küçük çocuk. Ne zaman Iseul teyzesi ve lideri ayrı fikirlerde olsalar böyle tartışırlardı. Tabi, işin sonunda hep liderinin dediği olurdu. Yine de Iseul teyze de inatçıydı. Kavgalarını izlemek normalde keyifliydi. Şu an ise biraz tedirgin olmuştu çünkü Iseul teyzesinin nerede olduğunu bilmiyordu. Ona bir şey olmasını istemiyordu. 

city of differencesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin