6

153 7 30
                                    

Albus ertesi sabah penceresindeki patırtı sesiyle çok erken uyandı. Konuşmaya başlamak için, başka bir baykuş olduğunu düşündü, ama oturup gözlerini ovuşturduğunda, Albus şiddetlice yağmur yağdığını gördü. Asasıyla mumunu yakmak için uzandığında, dışarıda derin bir gök gürültüsü duyuldu.

Elbette Albus'un aklına gelen ilk düşüncelerden biri, Gellert'le o gün mezarlıkta buluşamayacaklarıydı. Bir sonraki önemli değildi; Gellert, Albus'un evine gelebilirdi,bazı günlerdeki gibi.

Albus giyindikten sonra mutfağa indi. Kendini meşgul edecek bir şeyler olsun diye hemen kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Aberforth mutfağa girdiğinde o yemek yemişti. Kendini bir sandalyeye bırakmadan önce etrafına bakındı ve "kahvaltıda ne var?" diye mırıldandı.

Albus, yemek artıklarının olduğu tencereyi işaret etti. "Yeniden ısıtmanız gerekebilir."

Aberforth ocağa giderken kapı çaldı. Albus hemen ayağa kalktı ve açmaya gitti. Gellert umduğu gibi sırılsıklam bir halde kapının eşiğinde duruyordu. İçeri girip sırılsıklam saçlarını sallamadan önce Albus'u gördüğünde sırıttı.

"Mezarlıkta buluşamazsak onun yerine buraya gelirim diye düşündüm," dedi asasını kendini kurulamak için kullanarak.

"Doğru tahmin ettin," diye sırıttı Albus, "ne de olsa büyük beyinler aynı şekilde düşünür."

Mutfağa girdiler ve Aberforth, elinde yeniden ısıtılmış bir kase yulaf lapası ile donup kaldı. Aberforth, "O zaman aşağı inip Ariana ile olacağım" demeden önce birkaç saniyelik garip bir sessizlik oldu.

"Evet tabi ki," diye yanıtladı Albus dikkatle.

Aberforth ayrılır ayrılmaz iki çocuk Albus'un odasına gittiler, notlarını, planlarını ve haritalarını çıkardılar ve iktidara yükselişlerini planlamaya hazır bir şekilde onları zemine yaydılar. Birkaç saat geçti ve fazla uzaklaşamadılar. Dikkatleri dağılmaya ve kahkahalara boğulmaya devam ettiler. Bir noktada, Yadigârlar'dan ve onlara sahip olduklarında her birine ne yapacaklarından bahsetmeye başladılar. Görünmezlik pelerinini ne için kullanacaklarına takılıp kalmışlardı, zaten kendilerine mükemmel bir hayal kırıklığı (görünmezlik büyüsü)büyüsü yapabileceklerini düşündüler. Albus, Ariana'yı saklamak için kullanmayı önerdi ve ikisi de tekrar gülmeye başladı.

O gülerken Gellert'in altın rengi saçlarından bir tutam yüzünün önüne düştü. Albus, ne yaptığının farkında olmadan, içgüdüsel olarak,saç  telini düzeltmek için elini uzattı. Bu eylemin ortasında Albus'un parmakları Gellert'in yüzüne temas etti. Aniden ne yaptığını fark eden Albus, sert bir şekilde geri çekildi ve yere saçılmış notlara kızararak baktı.

Birkaç saniye sonra Gellert sessizce, "Albus," dedi. Albus çekinerek yukarı baktı, yanakları hâlâ sıcaktı. "Üzgünüm ben-"
Ama Gellert'in elini Albus'un yüzüne koymasıyla sözü kısa kesildi. Imkansız olan gerçekleşmeden önce Albus'un kalbinin göğsünde çok hızlı attığı bir duraklama oldu. Gellert eğildi ve birbirlerinden birkaç santim uzaktaydılar, dudaklarına birbirine  zar zor değiyordu...

...Kapı açılıp Aberforth odaya daldığında. "Merhaba Albus, ben-"

Ama önündeki sahneyi görünce durdu. Albus hızla ayağa kalktı. "Aberforth," dedi sessizce, "bu senin düşündüğün şey değil, açıklayabilirim-"

Ama Aberforth sadece başını salladı ve yüzüne korku kazınmış o ifadeyle  Albus'tan uzaklaştı. Kapıya varır varmaz topuklarının üzerinde döndü ve odadan kaçtı.

Albus, strese girerek onun peşinden aceleyle çıktı. "Bak, Aberforth-"

Aberforth kardeşine dönmeden, "Bu hastalık," diye sözünü kesti, "Zaten kötü olduğunu düşünmüştüm arkadaşlığınızın , ama bu? Bu çok yanlış. Seni manipüle ettiğini biliyordum; senin üzerinde bir etkisi olduğunu biliyordum, ama bu böyle  bir şey değil,bu kadar. Bu çocuk hasta."

Albus elini saçlarından geçirdi. "Nasıl göründüğünü biliyorum, ama yemin ederim düşündüğün gibi değildi. Biz asla-"

"Albus, artık çocuk değilim! Söylediğin her şeye beni inandıramazsın! Artık büyüdüm. Ne gördüğümü biliyorum. İkinizi öpüşürken gördüm, Albus!"

"Hayır, olmadı," dedi Albus, öfkesi yükselerek, "neden biliyor musun? Çünkü biz yapamadan içeri girdin! Bütün yaz beklediğimi almaya çok yakındım ve sen böyle  yapmak zorunda mıydın. içeri gir ve herşeyi  mahvet!"

Aberforth başını salladı. "İstediğinin bu olduğunu mu sanıyorsun? Bu tehlikeli, manipülatif bir büyücü o. Seni tam istediği yere getirdi!"

Albus'un sesi de yükseliyordu artık. "İstediğimin bu olduğunu biliyorum. Onu seviyorum Aberforth! Anlayamazsın, hiç hissetmedin ama bu duygular gerçek! Biliyorum, tamam mı?"
Bir duraklama oldu.

Aberforth, dönerek merdivenlerden inmeden önce sessizce, "Senin için en iyisini istedim," dedi.

Albus, yavaş yavaş odasına dönmeden önce, köpürerek orada duruyordu. İçeri girdiğinde,  kapıya yakın duran Gellert ile yüz yüze geldi. Albus elini saçlarından geçirdi.
"Bunun ne kadarını duydun?" Garip bir şekilde sordu.
Gellert, "Yalnızca bağırılan parçalar," diye yanıtladı.
Albus'un midesi alt üst oldu. "Ah hayır. Demek duydun-?"
"Evet."
"Ah. Ah, doğru."
"Hiç bir fikrim yoktu."
"Hayır - hiçbir fikrim yok mu? Gerçekten mi?"
Gellert omuz silkti. "Şey, bir kısmını tahmin ettim, ama hepsi değil... bilirsin, hakkındakini  değil-"

"Aşk kısmı değil mi? Ah!Evet. Ben - üzgünüm."
Gellert çok rahatsız görünüyordu. "Hayır, hayır, olma. Sadece... kabul edilecek çok şey var."

Albus ellerini kaldırdı. "Hey, beni öpmek üzere olan sensin. Bunda tamamen masum davranamazsın."

"Sanırım davranamam doğru," dedi Gellert, sırıtarak, "bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim, ama bu şimdiye kadar yaptığım en heyecan verici şeylerden biri."

Gerginlik biraz kırılmış gibiydi, ama sadece biraz. Aberforth üzerlerine gelmemiş olsaydı muhtemelen  gerginlik orada olmayacaktı aralarında hala garip bir şeyler vardı. Albus hala kardeşine kızgındı. O ve Gellert çok yakındı ve şimdi yüz mil uzaktaymış gibi geliyordu. Sadece böyle bir anın tekrar olmasını diledi. Ama gün geldi ve gitti ve aralarında başka bir şey olmadı.

Albus o gece kafası karışmış ve kızgın hissederek yatağa girdi. Aberforth hiçbir şey bilmiyordu. Albus'un hissettiklerini hiç hissetmemişti. Elbette yanılmıştı. Elbette. Ve Gellert, Gellert'in gerçekten Albus'a karşı hisleri var mıydı? Yoksa spontane bir öpücük müydü? Çok fazla soru vardı ama yine de Albus onları sormaya korkuyordu. Gellert'in de aynı şeyi hissetmesini o kadar çok diledi ki.

Umarım beğenmişsinizdir
Oy ve yorum atmayı unutmayın.

Closer Than Brothers/çeviri GRINDELDOREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin