YH • 36 | İSİMSİZ KADINLAR

Start from the beginning
                                    

Umuda ihtiyacım vardı; küçük ve cılız da olsa bir umuda.

Bileğimi parmaklarından kurtardım. Şu an ona açıklama yapmaktan kurtulmam için bir neden çıkamaz mıydı? Buna bir bebeğin annesine duyduğu çaresiz ihtiyaç gibi ihtiyacım vardı. Bakışlarımı usulca ondan koparıp o gelmeden önce okuduğum Cemil Meriç kitabının satırlarına çevirdim, gözlerimi kitaptan ayırmak istemiyordum. Kelimelerin gücüne inanırdım. Bu inançtan güç alarak bazen karar verme aşamasında kitaplardan yardım alırdım; gözüme ilk çarpan kelime ne olursa, ona göre hareket edecektim. Ve sayfanın ortasına denk gelen üçüncü pasajdaki gözüme çarpan ilk kelime cesaret oldu.

Cesaret.

Harika. Teşekkür ederim, sevgili Cemil Meriç. Ama seni dinleyemem. Bir an resimlerini defalarca gördüğüm Cemil Meriç'in masa başında kitap okurken o ciddi hâli gözlerimin önüne geldi, gözlüklerinin ardından kaşlarını çatıp bana somurttuğunu hayal edemeden edemedim. Gözlerimi kapattım, tekrar açtığımda dördüncü pasaja inmiştim. Gözüme çarpan ilk kelime; direniş.

Direniş.

Evet, sevgili Cemil Meriç bu da açıklayıcı oldu, ne için direnmem gerekiyor? Savaş'a gerçeği söylemek üzerine mi direneyim, yoksa söylememek üzerine mi direneyim? Yoksa kendime mi direneyim?

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Üçüncü ve dördüncü pasajlarda istediğimi alamamam ilk pasajdan da alamayacağımı göstermezdi. Bu sefer tek bir kelime değil, cümle alacaktım. Gözlerimi yavaşça açtım. Ve o siyah mürekkebin zihnimde anlamlar giydiği cümle, gözlerimin önündeydi. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer.

Anahtar kelimeleri kullanmalıydım, yanlış olsa bile kullanmalıydım.

Konuşmak ve Seçim.

Tamam, sen kazandın sevgili Meriç. Savaş'la gerçeği konuşmayı seçiyorum ve benden sonra seçim yapması gereken kişinin Savaş Akduman olacağını biliyordum. Hem ne olacaksa olsundu, ben paramparça olmadan önce. O zehirdi. Belki son günlerde aldığım kararlar hataydı, belki mücadele etmeme bile değmeyecekti. Ona her gün biraz daha bağlanıyordum, hâlbuki bana bağlansın diye değil miydi bütün çabam ve gayretim. Elimde kalan tek şey boşluk olursa, ne olacaktı? Ne olacaktım?

Savaş Akduman için, Savaş Akduman'la savaşmak seçtiğim en iyi yol olmayabilirdi.

Bakışlarımı ona kaldırıp, gözlerinin içine korkmadan, tereddüt etmeden bakarak, "Pekâlâ," dedim, pes etmiş aynı zamanda cesaretin var olduğu bir sesle. "Madem bu kadar ısrar ediyorsun, sana ne olduğunu daha doğrusu hangi anlamı katarak yaptırdığımı söyleyeceğim."

Bu sırada yine telefonum masanın üstünde titremeye başladı, çünkü tabii ki bu anda çalması gerekiyordu. Telefonu alıp ekrana baktım. "Beren arıyor," dedim. "Ona yanıt vereyim, sonra konuşalım."

Muhtemelen dün gece hakkında konuşacaktı, bunu birazcık Savaş'ı kışkırtmak için kullansam hiçbir şey kaybetmezdim. Belki bu andan sonra beni bir daha görmek istemeyecekti ki bence asla görmek istemeyecekti, içimdeki ses ve kalbim de böyle söylüyordu.

İç sesiniz ve kalp hissiniz bir olduğu zaman genelde o şey doğru olurdu.

Seçimi ben olmayacaktım, çünkü onun sertçe sınırladığı kırmızı çizgilerinden birine basmıştım. "Açmazsam eğer, Beren aramaya devam eder. Biliyorsun, dün gece beni biriyle tanıştırmıştı." Savaş'ın cevap isteyen bakışlarının yerini, dün geceki öfke aldı. Güzel. "Mete hakkında konuşmak istediğine eminim."

"Ne diyeceksin ona?"

"Ne dememi istersin?" diye sordum. Kalbim vereceği cevap için kıvranıyordu.

YARALI HAYALLER (+18)Where stories live. Discover now