92. Bölüm: Part 1 *Mektuplar ve kavuşmalar*

Start from the beginning
                                    

Yaşıyor...

Derin nefesler alıp verirken elimi kalbime bastırarak yorgunca oturdum tekrar. Sadece bir kabustu. Uyuyakalmıştım o kadar. Pamir yanımdaki sandalyeye otururken saçlarımı karıştırıp yüzümü sıvazlayarak kendimi toparlamaya çalıştım. Sadece kabus...

"Kabus mu gördün? Simal'i sayıklıyordun."

Başımla onaylayarak ona döndüm. "Sen niye geldin? Taburcu olmamış mıydın?" Kabusun etkisinden hâlâ tam anlamıyla çıkabilmiş değildim ama kendimi toparlamaya çalışıyordum.

"Oldum ama bu gideceğim anlamına gelmez. Diğerleri de bekleme salonundalar."

'Simal uyanmadan seni bırakamam.' deyip duruyordu. Güzelim nasıl kendini çaresiz hissetmişti de beni ona emanet etmişti. Saate bakmak için telefonumu açmamla saatten de önce gözüm tarihe takıldı. 12 Ocak... Kalbim sıkışırken yutkunsam da Pamir'in söylediklerine odaklanmaya çalıştım.

"Simal'in bir emanetini vermek için geldim bu sefer."

"Ne emaneti?"

Cebinden bir zarf çıkarıp bana uzatınca kaşlarım çatıldı direkt. Simal'i güvende olsun diye göndermek zorunda kaldığım o evde kendini güvende hissetmemiş miydi? Mektup yazacak kadar hem de. Yoksa yaşayacaklarını hissetmiş miydi? Gördüğüm kabustan sanırım daha da sıkışmıştı kalbim. "Almak istemedim. Yırtmasını ve ona hiçbir şey olmayacağını söyledim ama kabul etmedi. Eğer sorun çıkmadan bitseydi bu iş yırtıp atacaktı hepsini."

Zarfı ondan aldığımda kalbimdeki ağırlık iyice arttı sanki... Sanki gördüğüm kabus gerçek olacak gibi... Ama bir yanım da sadece bir kabus diyor ve Simal'in yazdığı satırları okumak istiyordu. Simal'im yazmıştı çünkü. Zarfın içinde küçük bir şey daha hissederken Pamir açıkladı. "İçinde izlemeniz için bir USB var sanırım. Bir video çekmiş olmalı ya da ikiniz arasında bir şey."

Muhtemelen herkesle izlememiz için bir video çekmişti. Çünkü Simal'in USB ile bana ulaştırmak isteyeceği bir şey yoktu.

Zarfı açıp içindeki USB'yi parmaklarımın arasına alarak çevirdim. Koridordaki hareketlilikle başımı kaldırırken bekleme salonundan gelen Cenk'in ağlama sesleriyle ayaklandım hızla ve bekleme salonuna yürüdüm.

Bekleme salonuna girmemle herkesin elindeki açılmış zarfları gördüm önce. Ardından Cenk'i sakinleştirmeye çalışan Helin ve Yiğit'i.

"Veda etmiş ya bize. Veda etmek ne demek? Barlas diye bir manyak olduğunu bile bilmediğimiz bir zamanda! Neden ya neden?! Bu kadar basit mi vazgeçmek?"

Basit değildi elbette ama veda edememekten korkardı Simal'im. Kim bilir o evde ne düşüncelerle boğuşmuştu da bu mektupları yazmıştı. "Veda etmeden çekip gitmekten korkuyordu sadece. Söylemek isteyip de söyleyemediklerinin içinde kalmasını istemezdi." Dediğimde ellerinle yüzünü kapatıp ağlayarak oturdu.

Yanına gidip oturduğumda ona sarıldım. "Ölmesin... Ben vedalaşmak istemiyorum onunla. Daha çok erken değil mi? Daha kaç yaşında ki."

Kabusum da gördüğüm mezar gözümün önüne gelirken sertçe yutkunup başımı iki yana salladım. "Vedalaşmayacağız." Cenk'ten ayrılıp herkeste göz gezdirdim. "Laptopu burada olan var mı?"

"Benim arabada, neden?" Diye sordu bekleme salonuna yaşlı gözleriyle yeni giriş yapan Koray amca. Elindeki zarf zaten konudan haberdar olduğunu gösterdiği için elimdeki USB belleğini gösterdim. "Zarfın içinden çıktı. Simal bizim izlememiz için bir video çekmiş olmalı. İzlemek istemezseniz ben yalnız izleyebilirim." Ben ne olursa olsun bu videoyu da görmek istiyordum. Simal'in sesini duymak, konuşurken onu izlemek istiyordum. En önemlisi de o zamanlar neler düşündüğünü bilmek istiyordum. Simal'in boğuştuğu düşüncelerden nasıl bihaber olduğumu görmek istiyordum.

Kuzey Yıldızı (Tamamlandı)On viuen les histories. Descobreix ara