43. Bölüm •

13.1K 902 206
                                    

Merhaba canlarım.
Çok içime sinmeyen bir bölüm oldu, umarım siz beğenirsiniz...
Bir de çok fazla mutlu sahneler yazmamı istiyorsunuz ancak şu an kitabın işleyişine göre ilerliyorum ve yazacak pek neşe dolu sahneler yaratamıyorum. Alaz ve Veda en başından beri, hüznün başrolleriydi; şimdi de öyle. Ancak elimden geldiği kadar daha az aksiyon yazmaya çabaladım.

Kontrol etmeden atıyorum, hatalarım varsa affola.

Bol bol satır arası yorum yapalım lütfen. 💓

Sizi seviyorum, iyi okumalar. 🌼

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Zaman geçiyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Zaman geçiyordu. Biz her gün biraz daha yaşlanırken; yüreğimize saklanmış yaralar, oluk oluk kanamaya devam ediyordu.

Unutulmayan cümleler kulaklarımızda yankılanıyor, hüznümüzü her gün daha da çok perçinliyordu. Tüm bunlara rağmen, hayatta kalmak bile mucizeydi. Hâlâ nefes alıyor olmak, gün doğumunu izlemek ve sevmek; yaşanan her şeye rağmen güzeldi.

Çünkü kimsesizliğin kucakladığı insanlar, umutlarından başka kimseye sığınamazdı.

Bir hafta geçmişti.

Her gün yaralarımın biraz daha iyileştiğini hissediyordum. En azından, artık tüm gün yatmıyor ve her hareketimde ortaya çıkan ağrıya katlanmak zorunda kalmıyordum. Dikişlerimi aldırmak için gün sayıyordum. Lâkin gözlerimi her açtığımda, bedenimdeki boşluk yüzüme bir tokat gibi çarpıyor ve bebeğimin yokluğunu bir kez daha hatırlatıyordu. Alışmaya çalışıyordum. Alaz'la acılarımı paylaşmaya, kafamdaki hastalıklı sesi hiçe saymaya alışmak zorundaydım. Alaz'da en az benim kadar masumdu. Yaşanan hiçbir şeyi haketmediği gibi sebep olmamıştı da. Onu anlamak istiyordum. Canı pahasına koruduğu her şeyi yitiren bir adamı anlamak istiyordum.

Ellerimi uyuşuk bir tavırla gözlerime götürdüm. Karanlığın boyası siliniyor, yerini güneşe bırakıyordu. Gün çoktan doğmuş olmalıydı. Tül perdenin yüzeyine yansıyan ışık ise içeriyi tamamen aydınlatıyordu.

Uyumakla uyumamak arasında, bulanık bir zihinle gözlerimi açıp kapattım. Uykunun kollarından sıyrılmak adına, yeniden hareketlendiğim vakit; yanağımın üzerinde gezinen parmakları hissetmiş ve çok geçmeden gözlerimi tamamen aralamıştım. Netleşen görüntüyle birlikte, önce Alaz'ın yüzü gözlerime ilişmişti. Dirseğini solumda duran yastığa dayamış, çok önemli bir şey izliyormuş gibi yüzüme bakıyordu. Her duyguyu örten siyah gözleri, barındırdığı şefkati bu sefer örtememişti. "Günaydın." dedim, çatallaşmış sesimle. Alaz, dudaklarını iki yana doğru kıvırdı ve yanağımda gezinen parmaklarını saçlarıma tırmandırdı. "Günaydın Vedia."

TARUMARWhere stories live. Discover now