5. Bölüm •

31.9K 1.8K 527
                                    

Merhaba.
Çok zorlanarak yazdığım bir bölüm oldu, bir türlü tamamlayamadım. Diğerlerine nazaran daha kısa oldu.
Umarım beğenirsiniz.
Sizi seviyorum. 💞
İyi okumalar. 🌸

Cılız omuzlarımda, hayali bir sırt çantası taşıyordum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Cılız omuzlarımda, hayali bir sırt çantası taşıyordum.

İçinde; keder, ızdırap ve elem dolu olan bu çirkin çanta, nakışlarının çözülmesine ve iplerine kopmasına aldırmadan varlığını daima koruyordu.

Bu çantayı, omuzlarımdan söküp atması için ellerimin güçlenmesine ihtiyacım vardı. Eğer, benim ellerim güçlenmez; zayıf parmaklarım, çantayı kavrayıp fırlatamazsa bu garip telaşın içinde kaybolacak, eriyip gidecektim. Lâkin benim beklediğimin dışında, başka bir el bana uzandı. Omuzlarımdaki, çantayı çekiştirdi ve yüreğime bir umut çiçeği ekti. Bu güzel ellerin sahibi, odamın önünde uyumam için bekleyen; beni yeniden uyuşturucunun makûs kollarından kurtaran Alaz'dan başkası değildi.

Birilerinin beni düşünme ihtimali, dudaklarıma yabancı duran samimi bir tebessüm iliştirdi.

Elimdeki çatalı, domates dilimine batırıp ağzıma götürürken; Çağla, çoktan kahvaltısını bitirmiş, soğumak üzere olan çayını içiyordu. Mavi saçlarının, artık açılmaya yüz tutmuş ve sararmış tutamları alnına düşmüştü. Gözleri kısaca kantinin masalarında dolaştıktan sonra, karton bardağı bıraktı ve üzerindeki siyah kazağın kollarını sıyırarak masaya yaslandı. "Esved, sana bakıyor." Muzip bir ifadeyle, kaşlarını kaldırırken; çiğnediğim lokma, boğazıma dizildi ve feci bir sıkıntıyla öksürdüm. "Hem de bayağıdır bakıyor. Resmen seni izliyor, Veda." Gözlerim, Çağla'nın ima dolu cümlesi ile birlikte, hafifçe yana döndü ve direkt Alaz'ın siyaha çalan gözleriyle buluştu. Hârelerinde tuhaf bir ifadeyle oturduğum yere bakıyor, yandan görünen çehremi seyrediyordu.

"Saçmalama," diye, söylendim Çağla'ya karşılık. "Gözü takılmıştır. Neden izlesin beni?"

Çağla'nın mavi irisleri, şen bir ifadeyle süslenip gülümserken; omuzlarını silkti. "Dediğin gibi olsun," diye, sırıttı. "Yediysen kalkalım mı?" Çatalımı bırakıp kafamı usulca salladım. Ardından, masanın üstündeki gri peçetelikten bir tane aldım ve dudaklarıma bastırarak ayaklandım. Çağla'da benimle birlikte masadan kalktığında, omzumun üstünden Alaz'ın olduğu tarafa doğru bir bakış attım. Gözleri, hala üzerimdeydi. Elimi enseme götürmeden hemen önce, hafifçe dudaklarımı kıvırdın ve selam vermek amacıyla göz kapaklarımı yumdum. Alaz, yalnızca, yavaş hareketlerle başını salladı ve elindeki kağıt bardağı çevirerek Ekin'e döndü.

Yemekhaneden çıkmak için adımladığımız sıra, "Kütüphaneye çıkalım mı?" diye, sordu Çağla. Üzerindeki ince ceketin fermuarıyla oynuyordu. Dilimi dudaklarımın üstünde gezdirdikten sonra, ellerimi cebime soktum ve başımı sallayarak fayans merdivenlere yönelen bedenini takip ettim. "Orayı seviyorum," dedi, Çağla çabucak. "Hastanenin en ferah bölümü." Sessizliği daha fazla uzatmadan onaylamaya benzer bir mırıltı çıkardım ve, "Ben de, öyle." dedim, düz bir sesle. Onun kadar canlı ya da neşeli değildim. Çağla'nın kısa gövdesi, uzun koridoru aşıp bir kaç kat merdiven daha tırmanırken hemen arkasındaydım. Kütüphanenin renkli kapısını görünce adımlarım yavaşladı.

TARUMARWhere stories live. Discover now