kucağındakilerle beraber hepsini yere geri atan annesi cıklayarak kapıya gitti. "yemek var mutfakta," dedi söylenir gibi. "...koydum masaya, gel yiyelim."

ona yanıt vermeyen buğra yataktan kalkmakta biraz gecikmişti. birkaç dakika telefonuna bakıp boş boş oyalandıktan sonra doğrulduğunda saat on ikiyi çeyrek geçiyordu. uzunca bir süre esneyip başını yatak başlığına yasladığında eğer kendini tutmasaydı oturur pozisyonda öylece uyuyabilirdi. tamamen yataktan kalkıp dolabına yöneldiğinde ise annesi onu mutfağa tam üçüncü kez çağırmıştı.

giyinmeden önce mutfağa gidip sofraya baktı. "yüzünü yıkadın mı?"

masanın üzerindeki kahveyi parmaklarının arasına aldı. "bu benim mi?" annesi başını salladığında buğra bardağı kaldırdı ve dudaklarına yasladı. bir yudum alıp derince yutkunduktan sonra kaşlarını çatarak annesine döndü. "suna kaçta çıkıyor?"

"bire çeyrek kala," ayağa kalkıp buğra'ya sandalye çekti. "...oturarak ye."

bardağı masaya bıraktı. "yemeyeceğim." derken baş ağrısından istemsizce kaşlarını çatıyordu.

"gel şuraya," dedi annesi ona bakarak. "...ben de kalkacağım bak şimdi sofradan."

"ye anne sen," mutfak dolabına gidip raftan bir ağrı kesici çıkardı. "...benim canım istemiyor."

"iyi, ben de yemiyorum o zaman."

ağrı kesiciyi dudaklarına götürüp masanın üzerindeki kahveyle beraber içtiğinde sıcaktan dili yanmıştı. bir kısmı içilmiş bardağı masaya bırakırken annesini yanıtlamamıştı.

"şunu ye." annesi reçel bandırdığı ekmek parçasını buğra'ya uzattığında buğra geri çekilmişti. "küserim."

annesi tekrar ekmeği uzattığında buğra kaşlarını çatarak tekrar geri çekildi. "reçel sevmiyorum."

"peynir vereyim mi o zaman?" diye sordu beklentiyle.

"ye anne kendin," masanın üzerindeki sigara paketinden bir dal sigara çıkardı. "...benim midem bulanıyor şimdi."

"e kahveyle karın doyuruyorsun," annesi ağrı kesici aldığını bile görmemişti. "...şaşılacak şey mi?"

ona yanıt vermedi. "çakmağın yanında mı?" derken gözleri masayı arıyordu.

"şunu ye vereyim çakmağı." diyerek ekmeği tekrar buğra'ya uzattığında buğra bu sefer reddetmeyerek ekmeği almış ve ağzına götürmüştü. "oğlum benim." diyerek çakmağı buğra'ya verdiğinde buğra sigarayla beraber mutfağın balkonuna çıkmıştı.

yakasını yukarı çekerek balkon kapısını kapattı ve sandalyeye oturdu. sigarası bitene kadar kendisine gelen mesajlara şöyle bir yanıt verdikten sonra odasına geri dönmesi çok uzun sürmemişti. üzerine hızlıca bol bir kazak geçirip altına eşofmanını giydi. annesinin yere attığı çamaşırların arasından ceketini bulup üzerine geçirdiğinde aynaya bile bakmamıştı.

araba anahtarını koridordan alıp dışarı çıkmadan önce annesinin yanına uğramıştı. "sen bir yere gidecek misin?"

gelen faturaları okuyan annesi gözlüğünü çıkarmadan "yok," dedi dalgınlıkla. "...şimdi değil."

"iyi," dedi çantasını omuzuna alırken. "...çıkıyorum ben o zaman."

gözleri kapıdan dışarı çıkan buğra'ya dönmeden, onun duymayacağı kadar kısık bir sesle "görüşürüz." dedi. o an düşündüğü tek şey elektrik faturasının neden bu kadar gelmiş olmasıydı, fazlası değil.

rideauWhere stories live. Discover now