21.Bölüm:"Sen Bunları Duyma"

156 49 0
                                    

20

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

20.BÖLÜM:"Duyma Sen Bunları"


Emir Can İğrek, Beyaz Skandalım



Yargısız infaz. Sanırım ilk defa bu iki kelimenin ağır anlamını kavrıyordum. Görünenden çok ama çok farklıydı gerçekler. Apaçık deliller ile suçu sabit bulunan kişi hala gözleri ile anlatmaya çalışır suçsuz olduğunu, çünkü o gerçekten de suçsuzdu. Birini infaza sürüklemek için kusursuz bir delil zinciri oluşturulabilirdi. Fakat infazcılar delil zincirinin içindeki o ufacık gerçeği fark etmemişlerdi. O gerçek bendim... Bir gerçek, onlarca sahte gerçekle mücadele etmek durumundaydı. Oysaki işin içinde başka bir şey daha vardı: Bilerek görmezden gelmek. Toplum, yargısız infazın en âlâsını yapıyordu ve bunu yaparken konuştukları kişinin bir insan olduğunu çok çabuk unutuyorlardı. Hâlbuki unutmaları için bir sebep yoktu. Kanlı canlı bir insan karşılarında duruyordu işte, ama onlar bunu çok kolay göz ardı edip infazını çoktan onaylamışlardı. Her şeyi kafalarında bitirmişken, pratikte gerçekleşen hataların zihinlerindeki düşüncelerle çakıştığı anda bunu görmezden geliyorlardı. Çünkü kimse tükürdüğünü yalamak istemezdi.

Oysaki görünenin dışındaki asıl gerçekler ortaya çıkmalıydı. Yargısız infaz demek çok ağırdı fakat bu ağırlığın altında kalan için her şey bir çaresizlikti. Saf gerçeği çaresiz olan ile bu ağırlığı taşıyan kişi bilirken, infazcı kesimi buna inandırmak ise adaletin çıkmaz sokağıydı. Hani bir söz var ya 'herkes suçu ispatlanana kadar suçsuzdur' diye. Peki, neden şu anda bizler 'Yargısız infaz' kelimesine daha bir bağlıyız? Oysaki tam zıttı bir iddia daha vardı ortada ama bizler hep en kötüsünü sahipleniriz. Ben demiştim demekle çok matah bir şeymiş gibi övünmek neden bize bu kadar haz veriri ki? Görünen gerçekler üzerinden fikir yürütmeden önce hiç oturup bir 'neden' aradık mı? Toplumun en büyük sorunu bu işte: Nedenler ve ihtimallere karşı hiç merakı olamaması. Hâlbuki her şeyin başında bir 'neden' mevcutken, sadece sonuçları görmek pekte doğru değildi. Suçsuzlarda kelepçelenir ve infaz da edilirdi.

Ah, Türkçe çok tehlikeli bir dil çünkü sadece bir virgül ile her şey değişebilecek potansiyele sahipti.

"Seyhan, baban geldi galiba kapıya bak."

Annemin sesini duyunca oturduğum balkon zemininden aceleyle kalktım. O kadar dalmıştım ki zilin çaldığını bile duymadım. Hızlı adımlarla kapıya ulaştığım zaman açıp, karşımda beliren kişiye baktım.

"Sen miydin Feti?"

Bir adım içeriye doğru girip, "Bu ne surat, yangına su mu taşıyorsun da nefes nefesesin?" diye sordu.

Omuzlarımı düşürüp Feti'ye arkamı dönerek içeriye doğru yürüdüm. Ardımdan şaşkınlıkla baktığının farkındaydım fakat umursamadan balkona doğru ilerledim.

PARAVANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin