18

3.4K 228 74
                                    

| Erdem |

*

Olayın üstünden iki saat geçmişti ama Berfin hala daha sakinleşememişti. Neyse ki keko şikayetçi olmak istememişti de ucuz kurtulmuştuk; yoksa darp etme suçundan Berfin'in başı belaya girebilirdi. Ben o çocuğun yerinde olsam kesin şikayetçi olurdum. Gerçi o da olmayı istemişti ama ona yardım eden insanlara "Kızdan dayak yediğimi kimseye anlatamam," diyerek şikayetçi olmaktan vazgeçmişti. Salak amına koyayım. Başka insanların hayatlarına karışmaya çalıştığı yetmiyormuş gibi kendi hakkını da koruyamıyordu. Ezik...

Olaylar durulduktan sonra dördümüz birlikte pasajın alt katındaki KFC'ye inmiştik. Diğer KFC şubelerine göre biraz daha alçak bir tavanı vardı buranın, hatta ince ve uzun bir yapıya sahipti. Dört kişilik gri masalar ve kırmızı koltuklar arka arkaya iki sıra halinde dizilmişti; masaların en önündeyse siparişleri verdiğimiz ve ödeme yaptığımız kasa vardı.

Dört kişilik masalardan birine yerleştik. Ben Ali'yle, Berfin de Eray'la karşılıklı oturuyordu. Aslında Ali'nin yanında oturmak da güzel olabilirdi ama karşısında oturup çekici yüzünü izlemek daha güzeldi. 

Hepimiz sessizce yemeklerimizi yiyorduk; kimsenin sesi soluğu çıkmıyordu. Hele Ali... Berfin'in o halini gördükten sonra korkmuş ve yerine sinmişti. Onun suratını izlerken dayanamadım ve kahkahayı bastım. "Şu surata bak!" dedim bir yandan gülmekten ağrıyan karnımı tutarken. "Nasıl da korkmuş!"

Yüzü hemen kızardı. "N-Ne korkması ya?"

"Berfin'den diyorum. Onu o halde görünce korktun baya." 

"Yoo, korkmadım ben."

Cümlesini bitirip, kolasından büyük bir yudum aldığı sırada Berfin yanında oturan Ali'yi "Bö!" diyerek korkuttu.

"Babanın düşmanlarını sikeyim!" İçtiği tüm kolayı fışkırtmıştı. Çok komikti! Hepimiz dayanamamış ve gülmeye başlamıştık.

Gözlerini devirdi ve yemeğini bırakıp, tuvalete doğru ilerlemeye başladı. "Al işte," dedi Berfin gülmeye devam ederken. "Çocuk küstü." Haklıydı, gidip gönlünü almalıydım. Ben de yemeğimi bırakıp onun yanına, tuvalete gittim. Üç kabinli, ortak lavabolu tuvalete girmiş, elini yüzünü yıkıyordu. Kapıyı kapatıp, yanına ilerledim ve kollarımı beline sararak ona arkadan sarıldım. "Sana bir haller olmuş," dedim çenemi omzuna koyduktan sonra. "Neyin var, anlatmak ister misin?"

Ellerini lavaboya yaslayıp, aynadaki yansımadan gözlerime bakmaya başladı. Ona sarılmamdan sonra biraz rahatlamış gözüküyordu ama tamamen normale döndüğünü de söyleyemezdim. "Arkadaşların çok tuhaf insanlar ve onlardan korkmaya başladım artık. Ufak tefek kız, koca adamı tek yumrukla dağıttı resmen. Bir de ben onlara sipariş teslimine gittiğimde sana siparişe gitmemem için rüşvet verdi falan..."

Rüşvet mi? Dalga geçiyordu sanırım. "Dalga mı geçiyorsun canım?"

Gönderme yaptığım dayıyı anlamış olacak ki küçük bir kahkaha attı. "Yoo, çok ciddiyim. Nedenini sordum, sen boş ver dedi."

Kollarımı çözdüm ve onu kendime çevirdim. Yüzlerimiz arasındaki mesafe çok kısaydı; nefeslerimiz birbirine karışıyordu. "Kızma ama, senin üstüne iddiaya girdik. Seninle sevişebilirsem önümüzdeki dönem ödevlerimi yapacaklar. Eğer sevişemezsek ben onları Yunanistan'a tatile götüreceğim."

"Ne?"

Kendimi daha fazla tutacak gücüm yoktu. Dolgun dudakları, ela gözleri, esmer cildi... Hepsi çok davetkar gözüküyordu. Vücuduma fazlasıyla sıcak basmıştı. "İddiayı tam şu anda, burada kazanmayı o kadar isterdim ki..." Dudaklarımı onunkilerle buluşturdum. Ateş gibi yanıyordu ve beni çılgınlıklara sürüklüyordu. Bir elimi beline, diğer elimi ensesine attım ve saçlarıyla oynamaya başladım. O ise ağzını iyice aralamış ve dilini ağzımdan içeri yollamıştı. Tanrım! Mükemmeldi. Başım dönüyor, kalbim atlı kovalıyormuş gibi hızla çarpıyordu. Kendini moda sokmuş olmalı ki ellerini kalçalarıma indirdi ve onları avuçlayıp, sıkmaya başladı.

Sertleşmiştim, hem de fazlasıyla. Kasıklarımı onunkilere bastıracağım sırada beni yanımızdaki duvara yasladı ve kasıklarını benimkilere sürtmeye başladı. Sertliğini buradan hissedebiliyordum. Belimdeki elini tişörtünden içeri yolladım ve ateş gibi yanan vücudunun tadını çıkardım. Dudaklarına ara ara dişlerimle küçük izler bırakıyor, bana sahip olmasının tadını çıkarıyordum.

Tam o anda yanı başımızdaki kapı açıldı. Eray dumura uğramış şekilde bir bana, bir Ali'ye bakıyordu. "Napıyorsunuz lan burada?"

"Sevişiyoruz." (y.n: hadi canım, bak sen şu işe)

"Yemin ederim şikayet ederim sizi. Maket kölesi olmamak için bunu yaparım."

Ali iş üstünde yakalanınca çok utanmıştı; fırsattan istifade benden uzaklaştı ve kapıya ilerledi. "Ben masaya geri dönüyorum." Cevap vermemize fırsat bırakmadan tuvaletten çıktı ve kapıyı kapattı. Çocuk bu olaydan sonra kaçsa ve benimle tekrar görüşmek istemese haklıydı. Benim yüzümden başına gelmeyen kalmamıştı. Kafasını yarmış, Maçka Parkı'nın ortasında rezil olmuş, şimdiyse benimle elleşirken arkadaşıma yakalanmıştı. Zaten utangaç çocuktu, bir de bunlar olunca... Ben de hiç beklemeden peşinden gittim. KFC'nin olduğu yere değil, pasajın arka tarafındaki çıkışa ilerliyordu. Kolundan tutarak onu durdurdum. "Nereye gidiyorsun?"

Gözlerindeki sevgi dolu bakışlar, yerlerini saf öfkeye bırakmıştı ve ben bunu iliklerime kadar hissediyordum. "Sıkıldım artık, anlıyor musun? Seninle ve arkadaşlarınla tanıştığımdan beri başıma gelmeyen kalmadı. Hastanelik oldum, rezil kepaze oldum hem de defalarca! Bir de bunlar yetmezmiş gibi üstüme iddiaya girmişsiniz. Sıkıldım, ben eski hayatıma dönüyorum Erdem. Bitti, bu kadar." Kolunu benden kurtarıp pasajdan çıktı. Keşke yanlış tahmin etseydim, dedim kendime. Keşke yanlış tahmin etseydim de bu görüntüyü görmeseydim...

----------

Kaos? Kaos.

Arkadaşlar atalarımızın bi lafı vardır bilir misiniz? At gibi giden, it gibi döner.

Bu bölüm de içime sinmedi

güne açan çiçekler gibiyiz | bxbWhere stories live. Discover now