chapter 11

76 10 59
                                    

Bu bölümü küçük bir hatırlatma ile başlatmak istedim.
Minjeong'un annesi iki yıl önce kanser nedeniyle ölmüştü fakat Minjeong onu gördüğünü söylemişti. Evde, dışarıda... Karşısına çıktığından bahsetmişti, kimse inanmasa da öyleydi aslında. Biraz geride kaldı diye hatırlatmak istedim.^^
⁺‧͙ ‧⁺˚*

Gecenin bir saatinde yanımda duran telefonun çalması ile gözlerimi korkuyla açıp kırpıştırmaya başladım.

Jeno arıyor.

Onu saatler önce sayamayacağım kez aramama rağmen açmamıştı. Ama gecenin bu saatinde arıyordu. Saat üçtü, gecenin üçü.

Telefonu sessize alıp tekrar uyumak için gözlerimi kapattım. Biz ne yapıyorduk böyle? Birbirimizin telefonlarına cevap vermiyorduk ve ben sonra neden konuşmuyoruz diye kendi kendimi yiyip duruyordum. Yan tarafıma koyduğum telefonumu alıp henüz kapanmamış olan aramayı açtım.

"Efendim." diye mırıldandım uykulu çıkan sesimle. Pardon, uykulu çıkmıyordu. Zaten uykumdan uyandırılmıştım. "Özür dilerim, açamadım." dedi önce. Sesi telaşlıydı, gecenin bu saatinde bu halde olabilecek ne yaşadığını merak ediyordum.

"Bu saatte niye aradın?" Yatağımda doğrulup yüzümü oluşturduğumda cevabını duymak için bekledim.

"Seni dinlemedim." dedi. Kendi kendime inanamayarak güldüğümde "Jeno beni dinlemedin, konuşamadık. Ve gerçekten bu saatte arayarak bunu mu söylüyorsun?" diye konuştum.

Yine de onun sesini duyduğum anda bütün gün içimde artarak biriken öfke yok olmuştu. Tek derdim bir anda normale dönmekti. İki gün önceye dönüp orada kalmak istiyordum.

"Bize gelebilir misin?" diye sorduğunda beni bu saatte onlara çağırmasına şaşırmıştım. Saati yanlış mı gördüm diye düşünürken tekrar gözlerimi duvarımda asılı olan saate çevirdim. Saat gerçekten üçtü. "Bu saatte mi?" dedim şaşkınca.

"Minjeong ile ilgili. Herkes burada." Bu saatte hepsi birlikte ne yapıyorlardı tanrı aşkına? Gündüz normal bir saatte toplanmak yerine neden bu saati tercih etmişlerdi? "Herkes uyuyor." dedim. "Gelmem çok zor."

"Lisa gelmen gerekiyor!" diye bağıran ses ile gözlerimi kapattım. Kulaklarım zonkluyordu. Bu kadar enerjik olmalarını gerektirecek ne olmuş olabilirdi ki? "Hâlâ sinirli misin?" dedim aklıma bir anda gelen şey ile. Sesini duyduğum anda bütün her şeyi unuttuğum için aklıma gelmemişti, normal bir şekilde konuşuyorduk. Gecenin üçünde, ne kadar normal olabilirse.

"Sinirli-" Bir anda sesi kesildi ve kapı kapanma sesi duyuldu. Birkaç saniyenin ardından tekrar sesini duydum. "Burada konuşalım." dedi. "Geleceksin, değil mi?"

"Jeno, saat üç." diye mırıldandım. "Annemler evde olmadığımı fark ederlerse ölürüm." Telefonun diğer ucundan alışık olduğum kahkahası yükseldi. "İn hadi." diye konuştu. "İki dakikaya sizin kapıdayım, bu saate dışarıda bekletme beni."

Bir şey söylememe fırsat vermeden kapıyı kapattığında şaşkınca telefona bakakaldım. Gecenin üçünde, bütün gün benimle konuşmamasına rağmen, arayıp onlara gelmemi söylüyordu. Sonra da aşağıya inmemi ve iki dakikaya burada olacağını...

Annemler tarafından kızılmayı göze alarak yatağımdan kalkıp pijamalarımı değiştirdim. Jeno'yu özlemiştim, her dakikanızı birlikte geçirdiğiniz biri ile iki gün konuşmayınca boşlukta hissediyordunuz.

Telefonum tekrar çalmaya başladığında derin bir nefes alarak aramayı açtım. "Geliyorum." dedim ve telefonu kapattım. Bir şey söylemesine fırsat vermemiştim ama hadi diye bağırmak dışında hiçbir şey söylemeyeceğinin adım gibi farkındaydım.

lyrids [jeno lee]Donde viven las historias. Descúbrelo ahora