İlyas Salman

13 1 0
                                    

Merhaba sevgili dostlarım..

İnceden inceden gelen bir davul sesinin peşine takıldım. Sordum, etrafta düğünü, sünneti olanda yoktu. Bi ses yankılandı dağın eteğinden, beni çağıranlar varmış meğer. Seslenen Yaşar Kemal ustanın İnce Mehmediydi..

Vardığımda gördüm ki koca koca onbir fidan, etrafına toplanmış bizimkiler. Su kokuyor, toprak kokuyor, acı kokuyor, hasret kokuyor. İnsanın ne aklını bırakıyor, ne gözlerinde bir damla gözyaşı..

Vicdan vicdan vicdan diye haykıranların içine düştüm. Vicdan nedir bilen yok orda. Bu nasıl bir hastalıktır ki oradaki herkesin bütün benliğini yok etmiş durumda..

Davulu çalan hammalın, garibanın biri
Onbir fidanın hepsini diken de o..

Acının küllerine dönmüş bütün vicdanlar, bedenler, düşünceler, hayaller. Fakat biri farklı duruyordu aralarında, bazen gülüyor, bazen ağlıyordu. Yüzündeki çirkinlikten pekte belli olmuyordu aslında. Çirkinlik dediğime bakmayın anladığınız dilden olanı değil. Sordum kaderin çirkinliği dedi. Herkesin elinde belli eder kendini, benim ise yüzüme gözüme çizilmiş dedi..

Adını sordum İlyas dedi, İlyas Salmanım ben dedi. Banker biloyum, deli bayramım, çiçek abbasım dedi. Biz onbir fidanız en büyüğü benim dedi. Kırıldı, yarıldı, parçalandı yarımız dedi. O dedikçe içim parçalandı benimde. O an anladım ordaki benliğini kaybetmişleri..

Bi el dokundu omuzuma Mehmet Uzundu. Nefes al dedi, gözlerine hakim ol benliğini kaybetme evlat. Baksana nar taneleri gibi dağılmış onbir fidan hangi yürek, hangi yüreğe sahip insan oğlu dayanabilir ki dedi..

Yaşar Kemal, gözünü kapatmış, gizlice gözyaşlarını sürüyordu yaşlı tenine. Çok ama çok acılar çektim lakin bu çok farklı dedi..

Yılmaz Güney, bütün kavgalarını unutmuş gibiydi. İlk defa kaybettiği bir kavgada bulunuyordu. Yumruk atacak ne hali nede isteği vardı. Yenilgiyi çoktan kabullenmişti..

Ahmet Kaya, şafak türküsünü okuyordu. Hain ilan edilmek kadar büyük bir acı, içimi yaktı diye nakaratlarına sözler ekliyordu..

Fidanlarının yarısını kaybetmiş birde anne vardı ortada. Eteğinden hüzün akıyordu toprağa. Sefil bilonun anasıydı. Yüreği parçalanmaktan bile beter hale gelmiş. Benliğinin tamamı yok olmuştu. Çocuklar gibi oynuyordu kumda. Bazen taşları kendi çocukları sanıyordu. Diziyırdu, eteğinde yıkamaya çalışıyordu. Bazense acılarını bile hatırlamıyordu. Sevinçleri gibi unutup kalıyordu öylece. Güneş misali batıp gidiyordu..

Alzaymır olmuş, kendine sorsan belki bir ödüldü kaderin sunduğu. Bütün acılarını unutmak her insanın sahip olabileceği bir şey değildi. Lakin sorsan Biloya sadece acıydı. Kaderin başka bir çirkin yüzüydü..

Yüreğine dokunmak istedim Sefil Bilonun. Fakat elleri yakan türden bir acıyla doluydu. Hikayesine belki şahit olmak çok yaktı canımı ama kendisini tanımak, bilmek gibi bir şansa sahip olmakta çok sevindiriciydi. Güçlü, dev adam İlyas Salman iyiki varsın. Selamlar olsun sana ve seni ayakta tutan fikirlerine, yüreğine, hür düşüncelerine..

Ölümsüzler KoğuşuTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon