~Büyülü Kehribarlar~

66 6 1
                                    


Selamünaleyküm can okurlar. Uzun zamandır buralara uğrayamıyordum. Bilenleriniz vardır, sayfamda paylaşmıştım. Zor bir hamilelik döneminden geçtim. Elhamdülillah evladımı sağlıcakla kucağıma aldım. Şükür şimdi ikimiz de iyiyiz. Artık fırsat buldukça buraya vakit ayırmaya çalışacağım. Çünkü yazmayı ve o güzel yorumlarınızı okumayı inanılmaz özledim. Uzun zaman olduğu için hatırlamanız bakımından son bölümden küçük bir alıntıyı bölüm başına ekledim. Umarım keyifle okuyacağınız bir bölüm olmuştur. En sevgiliye emanetsiniz.

•••••

Senin diğerlerinden farklı olduğunu ilk gördüğüm an hissetmiştim."

"Farklı derken" diye sordum merakla. Bakışlarını yüzüme sabitledi. " Farklı işte " dedi. " Duruşun, bakışın, konuşman, herşeyin farklı. Bu sıralara en çok sen yakışıyorsun." Gözlerimi gözlerinden çektim ve yüzümü yere eğdim. " Abartıyorsunuz. Sıradan bir insanım işte. " Dedim. Başını itiraz eder bir hareketle iki yana salladı.
" Sen henüz içindeki cevherin farkında değil gibisin ama ben görüyorum Mihriban. Seni gördüğüm ilk gün bunu fark ettim. Sen şimdiye kadar tanıdığım en farklı ve en özel hanımsın."

Şaşkınlık ve heyecan tüm hücrelerimi sardı. Beni özel mi buluyordu? Neyim özeldi ki! Hiçbir vasfı olmayan sıradan bir köy kızıydım işte. Sessizliğime karışan sesi içime bir avuç köz savurdu.
" Mihriban ben galiba senden..." Cümlenin gidişatını hissedince onu telaşla susturdum. " Bak öğretmen" dedim ciddiyetle. " Sen iyi bir insansın. Allah razı olsun bize birşeyler öğretmeye, eksik yanlarımızı tamamlamaya çalışıyorsun. Bunun için sana minnettarım. Ama sakın ola benimle oynamaya kalkışma. Ben senin tanıdığın o aklı bir karış havada havai kızlara benzemem. İki güzel sözle sana tav olacağımı falan düşünüyorsan avucunu yalarsın." Tebessüm ettiğini hissettim. Nasıl bilmiyorum ama bu sözlerimden sonra garip bir şekilde gülümsediği hissine kapıldım. Ardından kalbimi ağzıma taşıracak o sözler dudaklarından döküldü ve ciğerime saplandı. Nefessiz kaldım.

" Onların hiçbirine benzemediğini biliyorum. Belki de o yüzden bir çağlayana karışmış gibi engel olamadığım bir hızla sana doğru akıyorum."

Sözleri kulaklarımda uğuldadı. Mideme kuvvetli bir kramp girdi. Ve kalbim göğsümden taşacak gibi çırpındı. Yüzüme basan sıcaktan yanaklarımın al al olduğuna emindim. Telaşla ayağa kalktım ve " be-ben artık gideyim" diyerek kitaplarımı kucaklayıp arkamı döndüm. Dış kapıya doğru seğirttiğimde ardımdan şunları seslendiğini işittim.

" Kaç bakalım kır papatyası. Nasılsa yine görüşeceğiz."

🌼

Sonraki iki hafta boyunca türlü bahanelerle okulu kırdım. O günkü sözlerinden sonra onunla karşılaşmaya cesaretim yoktu. Korkuyordum. Korktuğum şeyin ne olduğunu bilmiyordum ama deli gibi korkuyordum. Cesur yanım önünü ardını düşünmeden gözümü karartmamı fısıldıyor ancak ürkek yanım bu düşünceye şiddetle karşı çıkıyordu. Düşünceler içinde yürürken, ayağımın altındaki yaprakların hışırtısına bir başka adım sesinin karıştığını hissettim. Yüzümü merakla yerden kaldırdığımda onu gördüm. Birkaç adım uzağımda, elinde telefonla volta atıyor ve öfkeli bir ifadeyle karşı tarafı dinliyordu. Onu ilk kez böyle bir ifadeyle görüyordum. Öfkesini bu denli gün yüzüne çıkaran şey neydi? Ya da kimdi ? Merakla kıpırdandım, ancak bir adım dahi ilerleyemeden öylece olduğum yerde kaldım. Çünkü haftalardır görmekten kaçtığım bal rengi gözleri bir anda gözlerimle buluştu. Adımları durdu ve yüzü yüzümde kilitli kaldı. Kalbim büyük bir gürültü ile göğüs kafesimi yumrukladı. Bakışları garip bir muhtaçlıkla gözlerime tutundu. Sanki içindeki hüznü benimle paylaşır gibi, yuttuğu tüm kelimeleri göz bebeklerine serpiştirmiş de, anlamam için yalvarır gibi... İçime dokunan bir bakışı vardı. Boğazıma acı bir tat doldu. Onu bu denli mutsuz kılan şey ne olabilirdi?

KIR PAPATYASINơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ