~Kalp Çarpıntısı~

93 9 1
                                    

Tahir öğretmen...! Köyümüzün genç, görgülü, kibar ve yakışıklı öğretmeni ...

Onu o günden sonra çok az görmüştüm ama hakkında sürekli birşeyler duyuyordum. Bu genç, yakışıklı ve kibar öğretmen kısa zamanda tüm köyün sevgisini kazanmıştı. Buna köyün genç kızları da dahildi tabi...! Köyümüzün edep yoksunu kızları her fırsatta etrafında dolanıyor, hatta daha da ileri gidip adamın evini dikizliyorlardı. Tabi bunlar Ayşe'den aldığım haberlerin yalnızca bir kısmıydı. O aptal kızlar akıllarınca ona kendilerini beğendirme çabası içine girmişlerdi. Allah hakkı için hiç birinde utanma duygusu kalmamıştı. Kendilerini böyle aşağılık bir duruma düşürmek hiç mi gururlarına dokunmuyordu...?

Ya o, farkında mıydı etrafında pervane olan o arsız kızların? Neden birilerinin onun etrafında olduğunu işittiğimde kalbim sancıyordu? Bu yabancı adamın beni böylesine etkiliyor olmasına öfkeleniyordum. Hatta bazen kendime yabancı kaldığım anlarda oluyordu. Hiç bilmediğim duygu durumlarının içinde buluyordum kendimi. Onu düşününce yüreğim kasılıyordu. Kehribar rengi gözleri aklımdan bir salise olsun çıkmıyordu ve ben iyiden iyiye kendimi takıntılı bir manyak gibi hissetmeye başlamıştım. Bana ne olduğunu bilmiyordum ama korkarım bu işin sonu hayır değildi. Onu gözümde bu denli büyütmem muhtemel ki sonunda canımı yakacaktı. Çünkü bu şehirli adam herkese mavi boncuk dağıtan çapkının tekiydi. Onun gibi ayran gönüllü bir adamdan bana olsa olsa kalp ağrısı olurdu. Kendimi hayal dünyasından sıyırıp gerçekleri kabullenmeye başlamalıydım. Aksi halde bu illet duygu beni mahvedecekti.

Gülseren'le her zaman gittiğimiz o dere kenarında buluşmak için sözleşmiştik. Evde halletmesi gereken işler olduğu için önden gidip onu orada bekleyeceğimi söyledim. Şu sıralar eve sığamıyordum. Aklım devamlı o kehribar rengi gözlere kayıyordu. Onun yüzünden uykularım kaçar olmuştu. Eskiden de kayda değer bir uyku düzenim yoktu ama bu adam topraklarıma ayak bastığından beri iyiden iyiye uyku haram olmuştu.

Dere kenarına geldiğimde gözlerimi huzurla kapatıp sükunetin kokusunu ciğerlerime çektim. Sükunetin kokusu olur mu demeyin. Bana göre her duygunun bir kokusu vardı. Mesela son zamanlarda sıkça hissettiğim şu kıskançlık denen menem duygunun insanın ağzının tadını bozan ekşi bir tadı vardı. Böyle boğazımdan aşağı inen ve göğüs oluğumu yakan iğrenç bir tat...

" Saklı cennette bir melek ha...!" duyduğum sesle irkilerek arkama döndüm. Görüş alanıma ilk önce siyah spor ayakkabılar girdi. Ardından uzun bacaklarını saran siyah kot pantolon ve kar gibi parlayan beyaz spor bir gömlek... Yüzümü onu görmek için usulca yüzüne kaldırdım. Kaldırmaz olaydım. Öyle bir bakışı vardı ki sanki az evvel dillendirdiği sözler gerçekmişte karşısında gerçekten bir melek varmış gibi, böyle hayranlık dolu, iç gıdıklayıcı bir bakıştı. Yutkunma ihtiyacı ile dolup taştım. " Siz!" dedim sesim titreyerek." Sizin burada ne işiniz var?" Kaşları haylaz bir ifadeyle havalandı ve dudakları yanağına doğru kıvrıldı. " Çevreyi dolaşmaya çıkmıştım. Doğrusu seni burada görmek benim için büyük sürpriz oldu. O günden sonra pek görüşemedik." Bakışlarımı yüzünden çektim ve " evet, öyle oldu" diye mırıldandım. Gergindim. Onunla bu ıssız yerde yalnızdım. Bana bir kötülük yapmasından endişe etmiyordum, öyle bir insan değildi. Evet onu doğru düzgün tanımıyordum ama her insan kendini az çok belli ederdi. Bu adamın kumaşında asalet vardı. Ondan herhangi bir kötülük beklemek aptallık olurdu. Ama yinede bu kuş uçmaz kervan geçmez yerde yalnız olmamız içimdeki ürpertiyi körüklüyordu. Birileri bizi burada görürse başım fena halde ağırırdı ve bu asla tercih etmeyeceğim bir durumdu.

Birkaç adım atıp aramızdaki mesafeyi azalttı. Bu hareketi ile tekrar yüzüne bakmak zorunda kaldım. Bakışları bakışlarıma kalbimi delen oklar fırlatıyordu. Tecrübesiz kalbim bu vurgun karşısında yeterince güçlü değildi. Korkuyordum. Onun rüzgarına kapılıp toza toprağa karışmaktan deli gibi korkuyordum. Bunca vakit haramdan sakındığım bakışlarım sık sık bana haram olan o gözlere takılır olmuştu. Ne kadar çabalarsam çabalayayım gözlerimin gözleri ile denk düşmesine engel olamıyordum. Hem kendime devamlı bunun yanlış olduğunu hatırlatıyor hem de her fırsatta bakışlarımı yüzüne kilitliyordum. Kendimle çelişiyordum. Günaha giriyordum. Rabbimin "Gözlerinizi haramdan sakının" ayetine karşı geliyor, her bakışta cehennemin kapısını biraz daha aralıyordum. Korkuyordum. Nefsimin hayasız fısıltılarına kapılıp kendimi iki cihanda ateşe atmaktan ve hak vuku bulduğunda Rabbimin yüzüne bakamamaktan korkuyordum. Kendimi toparlamalı ve beni etkisi altına alan bu kehribar gözlü adamdan uzak durmalıydım. Aksi halde rezil bir günahkar olup çıkacaktım.

KIR PAPATYASIOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz