11. Bölüm

2 0 0
                                    

"Pişmanlık duyup da bir gün anarsan
'nerdeyim, nasılım' diye sorarsan
Bir ayrılık şarkısı seç
Sessizce çal benim için
Yüreğin ellerimde öylece kal benim için"

Şu an ne mi yapıyorum? Ormanın içinde bir taşın üzerinde kucağımda yavru bir kaplumbağa ile oturmuş,şarkı söylüyorum.

Kolumdaki saate baktığımda Fırat'ın beni burada bırakıp gitmesinin ardından tam 3 saat 17 dakika geçmişti. Hava kararmak üzereydi. Dönseydi eğer onunla gitmezdim ama dönmesini beklerdim. İyi ki dönmedi şu saatten sonra dönerse çünkü anneme verdiğim sözden cayar tüm kemiklerini kırarım. Lafa gelince "Benim soyadımı taşıyorsun,sen bir Değirmenci'sin."deyip duruyor. Hani sen eşine,senin soyadını taşıyan insana böyle mi sahip çıkıyorsun? Bir de delikanlıyım ayakları... Neyse ki benim ona ihtiyacım yok.

Kucağımdaki kaplumbağayı da aldım ve ayağı kalkıp yürümeye başladım. 2 saate yakın yürüyüp kaybolmayı başarmıştım. Ne vardı sanki yolu dümdüz takip etseydim? Ormanın içine girdim de ne oldu? Bir kaplumbağa ile dost olmak dışında bir şey olmamıştı.
—Polat gördün değil mi nasıl bırakıp gitti beni? Pislik.
— Ay yok sana demedim canım benim. Ben o koca bozuntusuna dedim. Yerim ben seni canım Polat'ım benim. Her işte bir hayır varmış bak ne güzel seninle karşılaştık.

Karnımın gurultusuyla elimi mideme götürdüm.
— Ben çok acıktım Polat. Sen de aç mısın?
— Keşke yiyecek bir şeyler bulabilsek. Telefon da çekmiyor burada.
— Aşşağılık herif. Pislik danazor. Süzüldüm iyice ya 3 kilo vermişimdir kesin. Anacığım olsa ne güzel yemekler yapardı şimdi.
— Ama olmuyor böyle Polat. Biraz sen de konuşsana canım sıkılıyor böyle.

2 saat sonra...

Aradan 2 saat geçmişti ve ben hala Polat'la birlikte yürüyordum. Arkamdan bir araba sesi duymamla hemen oraya döndüm. Ama gelen arabayı görmemle tekrar önüme dönüp yürümeye devam ettim.

Meriç:Ela bir dur nereye gidiyorsun?
Ela:Niye geldin?
Meriç:Abim gönderdi al gel dedi.
Ela:Allah Allah,Beyefendi kendisi gelmeye tenezzül etmedi seni mi gönderdi?
Meriç:Ya yok öyle değil.Biraz sinirliydi de ondan. Yani kalbini kırmamak için.
Ela:Fırat şu an nerede Meriç?
Meriç:Yolda,Mardin'e gidiyor.
Ela:İyi gitsin. Ben hiçbir yere gelmiyorum.
Meriç:Ela hadi Allah aşkına şimdi seni götüremezsem abim ağzıma sı- yani çok sinirlenir.Hadi gel işte. Bak merak etmiş seni.
Ela:Çok merak ediyorsa kendi gelsin o zaman.
Meriç:Abim gelse onunla gidecek misin peki?
Ela:Yoo ne münasebet. O beni burada bırakıp gidecek ben de sonra tekrar ona güveneceğim öyle mi?
Meriç:Tamam haklısın. Lütfen hadi hatırım için gel ya.
Ela:Olmaz.
Meriç:Aşk olsun vallaha. Ben de beni kıramazsın diye düşünmüştüm ama olsun alışkınım ben zaten. Herkes beni kırıyor,kimse düşünmüyor beni. Alıştım yani.
Ela:Ya öyle deme. Uff iyi tamam geliyorum. Ama Polat da bizimle gelecek.
Meriç:Polat kim ya?

Elimdeki kaplumbağayı gösterip sırıtmamla güldü.
Meriç:İyi gelsin bakalım.
Ela:Teşekkür ediyor sana.
Meriç:Rica ederim Polat Bey ne demek efendim.
"Buyurun" deyip kapımı açtı. Binip kemerlerimizi taktık ve sonunda bu sıkıcı ormandan çıktık.

16 saat sonra...

16 saatin ardından şükürler olsun ki Mardin'e gelebilmiştik. Neyse ki Meriç komik ve kafa dengi bir insan olduğu için yol eğlenceli geçmişti. Aslında yol bu kadar uzun sürmüyordu ama biz Adana'dayken "Bi' kebap yiyelim.",Antep'teyken "Hadi bi baklava yemeden gitmeyelim."diye diye yolu uzattıkça uzatmıştık.

Şimdi ise kapının önünde durmuştuk. Polat'ı da alıp indim. Ben onların aşiret olduğunu öğrendiğimde kitaplardaki,dizilerdeki gibi kocaman bir konak bekliyordum ama 2 katlı avlusu kocaman bir evdi burası. Yani bizim eve göre büyüktü burası ama yine de o dizilerdeki gibi değilmiş. Bir sürü lüks araba vardı burada. Passat'lar,Range Rover'lar,Porsche'ler,Merso'lar,BMW'ler bir sürü araba vardı. Galeriye gelmiş gibiydim.

Dil YarasıWhere stories live. Discover now