-4-

132 22 113
                                    

"Bora uyan, geldik."

Kolumda hissettiğim dürtüyle huzursuzca gözlerimi araladım. Siyeon üstüme doğru eğilmiş beni uyandırmaya çalışıyordu ve arabanın içindeydik.

Kolumu dürttüğü yeri ovalayarak söylendim. "Kolumu delmek gibi bir amacın varsa bunu başka şekillerde de yapabilirsin."

Sevimli sevimli gülerek gözlerini kırpıştırdı. "Öküz gibi uyuduğun için başka türlü uyandıramadım." ardından arabanın içinden çıkarak bana eliyle çıkmamı söyleyen bir işaret yaptı.

İşte nazik Siyeon buraya kadardı, alaycı Siyeon tüm hızıyla geri dönmüştü. Söylenerek doğrulup gerindim. Uzun bir yolculuk geçirmiştik ve şu an güneş batmak üzereydi. Yorgunluktan uyuyakalmış olmalıydım. Arabada benden başka kimse kalmamıştı.

Merakla arabanın kapısını açıp dışarı çıktım. Her yerde ağaçlar ve ahşaptan kulübeler vardı. İnsanlar etrafta sohbet ederek yürüyordu.

Siyeon yanıma gelerek kalçasını arabaya yasladı. "Kampımıza hoş geldin."

"Beni buraya neden getirdiniz?"

Daha soruma cevap alamadan Yubin'in sesini duymamla bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdim. "Hala oyalanıyor musunuz?" birkaç metre uzağımızdaki büyük binanın girişinde durmuş bize sesleniyordu.

"Bugün sorularının cevaplarını alacaksın. Hadi gidelim." Siyeon bunları söyleyip heyecanlanmama neden olduktan sonra yürümeye başladı, ben de arkada kalmamak için koşar adımlarla ona yetiştim.

Beraber binanın içine girdik. Yubin çoktan gözden kaybolmuştu fakat Siyeon nereye gittiğini iyi biliyor gibiydi. En üst kata doğru ilerlerken sessiz bir şekilde onu takip ettim. Avuç içlerim heyecandan terlemeye başlamıştı. Yol boyunca duyacaklarım en fazla ne kadar kötü olabilir ki diye kafa patlatmıştım ve sadece dakikalar sonra bunun cevabını alacaktım.

En üst katta bir odaya girdik. Odanın bir duvarı boydan boya camla kaplıydı ve buradan tüm kamp net bir şekilde görülüyordu. Ormanın derinliklerinde bir yerde olduğumuzu fark ettim. Etrafımız tamamen ağaçlarla çevriliydi.

Yubin çoktan büyük masasındaki deri sandalyeye oturmuştu. Dirseklerini masaya dayamış, kafasını eline yaslamış bir şekilde bizi bekliyordu.

Bir eliyle masanın önündeki deri koltukları işaret edip "Oturun." dedi otoriter bir sesle. Gergince gösterdiği koltuğa oturup yutkunmamaya çalışarak gözlerinin içine baktım. "Bana artık her şeyi anlatacak mısınız?"

"Anlatacağım ama bunu kabullenmen zaman alabilir."

Kaşlarımı çattım. "Ne demek bu?"

Siyeon hemen lafa dalıp "Sürekli kaşlarını çattığın için alnın kırışacak." dediğinde Yubin ile aynı anda ona sert bir bakış atarak susmasını sağladık.

Yubin derin bir nefes alarak ayağa kalktı. Bir süre sessizce camdan doğanın huzur verici yeşilliğini izledi. Aklındakileri toparlıyor gibiydi. En sonunda tekrar bakışlarını bana çevirdi.  "Doğa ölüyor, Bora."

Kısa bir an nefesimi tuttum çünkü böyle bir cevap beklemiyordum. Sessizliğim sürdüğünde anlatmaya devam etti. "İnsanlar dünyanın sadece kendine ait olduğunu sanan sefil ve bencil yaratıklar. Her geçen gün doğa hızla ölüyor. Daha doğrusu," duraksayıp sandalyesine tekrar oturdu ve gözlerini kısarak bana doğru eğildi. "İnsanlar doğayı öldürüyor."

can't get you out of my mind || suayeonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin