30

868 60 60
                                    


Salonda oturdukları bir Cuma günü Yağız sinemaya gitmeyi önerdi. Hazan için de iyi olurdu. Filmlere bakıp birini seçtikten sonra hazırlanmak için odalarına girdiler.

20 dakika sonra Yağız hazırlanmış Hazan'ı bekliyordu. Birkaç kez kapısına vurup seslendi, "Hazan, film vizyondan kalktı. Hazır değil misin hâlâ?"

Hazan odadan aceleyle çıkarak elindeki çantasıyla küpelerini takmaya çalışıp söylendi, "Ay Yağız!! Ne kadar bunalttın?! 2 dakika bekledin şurada. Elimi ayağımı dolaştırdın... Bana bak!! Sen niye böyle giyindin? Başka bir şey mi var?!"

Yağız Hazan'ın elinden tutarak çekiştirdi, "Hazan T-shirt ceket giydim altı üstü. Sen bana sırıl sıklam aşıksın ondan öyle geliyor sana..."

Hazan göz devirip, "Ay çok mütevazisiniz Yağız Bey, gözlerim yaşarıyor." diyerek Yağız'la birlikte evden çıktı.
.

Sessiz geçen yolda Hazan, sinemadan başka bir yere gittiklerini anlasa da bozmamıştı. Yağız arabayı bildikleri o binanın önüne çektiğinde Hazan buraya gelmelerine şaşırmıştı.

Kapıyı açarak elinden tutan Yağız'a meraklı bakışlarla bakan Hazan neler olduğunu anlayamamıştı.

Üst katlardaki kapılardan birini açarak içeriyi gösteren Yağız, şaşkınlıktan donup kalan Hazan'a bakıp gülümsedi.

Yağız, Hazan'ın resim yapmayı sevdiğini ve yurttaki çocuklarla ilgilendiğini bildiğinden sürekli gittikleri yurda "Hazan" isimli bir resim atölyesi yaptırmıştı.

İçerideki çocukların "Hazan ablaa~" diyerek el sallamasıyla Hazan da onlara iki eliyle el sallayıp Yağız'a döndü. Hazan artık tutamadığı gözyaşlarıyla Yağız'a sarılmış, sayısız öpücükle teşekkür etmişti. Yağız'dan ayrılarak içeri girip atölyedeki tüm çocuklarla teker teker ilgilendi. Yağız da, Tolga okulda olduğundan oyun odasındaki miniklere katılmıştı.

Çocukların yemek vakti geldiğinde Hazan, hepsini yemekhaneye gönderip oyun odasındaki Yağız'ın yanına gitti.

Kapıdan baktığında gördüğü manzarayla gözleri dolmuştu.

Oyun odasındaki çocuklar da yemeğe gittiğinden boş odada sadece Yağız vardı. Sırtı kapıya dönük adam çocuk sandalyelerine sığmayacağından yere oturmuş; önünde minik oyuncak tabak ve bardaklarla kurulmuş bir masa, saçında kızların tutturduğu şapkalı pembe bir toka vardı. Yağız'ın bu halini çok hoş bulsa da neden hâlâ burada oturduğuna anlam veremedi.

Hazan biraz daha yaklaşıp Yağız'ın kucağında, kafasını göğsüne yaslamış uyuyan minik kızı görerek duraksadı. Sarı saçları, minik yüzü, kıvrımlı dudakları ve okka burnuyla melek gibi bir kızdı.

Yağız da uyandırmaya kıyamamış, oracıkta kalmıştı.

Hazan, göğsündeki meleğe bakarken uyandırmaktan korkarak yavaşça saçlarını okşayan Yağız'a yaklaştı. Derin, sıcak, içten bir öpücük kondurdu yanağına. Gülümseyerek uyuyan bedeni yavaşça Yağız'dan alıp koltuklardan birine yatırdı.

Arkasından gelen Yağız, kızın saçlarını okşayıp gülümseyerek seyreden Hazan'ın beline sarılıp omzuna derin bir öpücük bıraktı.
.

Yemekhaneye el ele giren Yağız ve Hazan öğretmenlerin masasına oturdu. Yağız, bakınsa da Tolga'yı görememişti, yanında oturan müdür yardımcısına sordu, "Serpil hanım, Tolga'yı göremedim, derste sanıyordum ama sınıfı burada-"

KALPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin