"Umut yemin ederim düşündüğün gibi değil bak beni dinle!"

Sinirli, gergin Yiğit Şah gitmiş, bana açıklama yapmak için çırpınan Yiğit Şah gelmişti.

"Yo yo açıklama yap diye konuşmuyorum. Teşekkür edeceğim sana, iyi ki de gördüm yoksa zavallı gibi sürünecektim peşinden. Aklım başıma geldi, sana göre yaşamayı değil kendi yolumda devam etmem gerektiğini fark ettim."

Karşımda yıkılmış, kırgın bakışlar atan Yiğit Şah'ı görmemek için bir an gözlerimi sımsıkı kapatmak istedim. Yapamadım. Onun yerine yumruklarımı sıktım.

"Böyle konuşup durma! Hiçbir şey düşündüğün gibi değil! Seni seviyorken başka bir bedene nasıl dokunabilirim?! Evet, kabul ediyorum öyle bir hata oldu ama bu hatayı ben yapmadım. O kadın ne düşündü bilmiyorum ama birden öptü beni. Söylediğin gibi anbean tanıklık ettiysen onu itmiş olduğumu da görmen gerekirdi. Ben o kadını ittim!"

Söylediği ne kadar doğruydu bilmiyorum, çünkü o manzarayı sonuna kadar izleyebilecek ne mide vardı bende ne de güç. Ama bir ihtimal söylediklerinin doğruluk payı göğsümdeki yükü hafifletti.

Kısa bir süre sessizlik oldu birbirimizin yüzünü arşınlarken ne o konuştu ne ben. Sonunda sessizliği ben bozdum. Sesim daha sakin ama sözlerim acımasızdı.

"Sana açıklama yap diyen olmadı ve gördüğün gibi bende yaprak kımıldamadı. Ben senden sadece empati bekliyorum. Gördüğüm, duyduğum hiçbir şey de geride kalmadı, az çektirmedin bana. Şimdi senden tek beklentim geçmişte yaptıklarını düşün ve sana yapılsa ne hisseder ve ne düşürdün  bunu kafanda ölç tart. Ne hissettiğimi anladıktan sonra benimle gerekmedikçe konuşma, gözüme gözükme. Mesela buna bu akşamki yemeğe gelmemekle başlayabilirsin."

"Hiçbir tesiri yok ama..." Derince yutkundu. "...her şey için özür dilerim."

Gözlerindeki kırgınlığa rağmen gülümsedi.

"Ama yapamam ister bencil de ister acımasız... Ama olmaz Umut gözünün baktığı yerde olacağım, bir ihtiyacında yardımına ilk ben koşacağım, düştüğünde elini ilk ben tutacağım. İstesen de istemesen de, kırsan da döksen de eskisi gibi yanında olacağım."

Konuştukça küçük adımlar atarak dibime kadar girdi. Kadifemsi sesi sinirimi yavaş yavaş çekip aldı. Son kalan öfke kırıntılarıma tutundum.  Başımı kaldırıp gözlerinin en derinine baktım, bana doğru eğdiği yüzünün yakınlığı cesaretimi sekteye uğrattı. Gözlerimi kaçırıp derin bir nefes alıp verdim. Güzel kokusu burnumun ucunu sızlattı. Geriye çekilmek istesemde çekilmedim. Dimdik durdum, biri geri adım atacaksa o Yiğit Şah olmalıydı.

"Varlığından rahatsız oluyorum."

Nasıl anlatılır bilemiyorum. Söylediğim hem doğru hem yanlıştı. Beynim onu yanımda yöremde görmek istemezken  kalbim; onu görmek, sesini duymak, kokusunu az da olsa almak, tekrar onun aşkıyla yanıp tutuşmak için delicesine bir istek duyuyordu.

Yiğit Şah sanki ona çok güzel bir şey söylemişim gibi sımsıcak gülümsedi.

"Varlığınla can buluyorum."

O tanıdık his o tanıdık keskin sızı yine baş gösterdi. Yıllar sonra ilk defa bu kadar kuvvetliydi.

Daha demin biri geri adım atacaksa bu Yiğit Şah olmalı, demiştim değil mi?

Bir adım geri çekilip gözlerimi odada gezdirdim. Alnımı sıvazlayıp önüme gelen saçlarımı geriye attım. Evet, şuan hiçbir şey duymamış gibi yapıyorum.

Sıkıldım. Yoruldum. Bıktım.

"Boşa konuşuyorum. Ne halin varsa gör."

Son sözümü söyleyip ağzını açmasına fırsat vermeden kapıyı sertçe çarpıp çıktım.

KIRLANGIÇ | Tamamlandı ~ Kısa HikayeWo Geschichten leben. Entdecke jetzt