arkadaş olmak'

112 24 27
                                    

Üst kısmı kırılmış ve çatlamasına rağmen hâlâ parçalanmamış camdan içeriye güneş ışıkları süzülüyor ve tek kişilik minik yatakta, yatağa sığmak adına bacaklarını kendisine çekmiş olan bedenin yüzüne vuruyordu.

Hoseok hissettiği güneş ışığı ile huysuzlandı. Saçları kafasını koyduğu yastığa dağılmış üzerine örttüğü ince örtü yere düşmüştü. Kendisini yorgun hissediyor ve uyanmamak adına direnç gösteriyordu. Ta ki yüzüne vuran güneşin tam anlamıyla idrağına varana dek.

Hızla doğrulduğunda bu ani hamleyle başının döndüğünü ve gözlerinin karardığını hissetmiş fakat birkaç saniye içinde tamamen toparlanıp hızla yataktan inmeye yeltenmişti. Aceleyle hareket ettiği için de yataktan inmek yerine yere düşüvermişti. Acıyla homurdandı ve tahta zemine çarptığı alnını ovuşturdu. Birazı dışarıya çıkmış çivi alnını çizmiş ve hafifçe kanamasına sebep olmuştu ama şu an bunu düşünemezdi.

Sabahın erken saatlerinde, gün ağırmadan gitmeye alıştığı işine ciddi anlamda geç kalmıştı ve aceleyle gidip tezgahını açmalıydı. Kim bilir bu geç kalışı yüzünden kaç müşteriyi kaçırmıştı ve kendisine şu an kızgındı.

Hızla üzerini giyinip kapıyı açmış ve gıcırdayan basamakları hızla inmişti. "Günaydın." normalde buradan müşterilerin olmadığı bir saatte çıkardı ama şu an bir iki müşteri gözüne çarpmıştı bile.

Dün, her zamanki rutininden farklı olarak sadece dans etmiş ve biraz daha eğlenceyi izlemişti ama bu nasıl düzenini böylesine alt üst edebilirdi ki? Belki de uzun zamandır eğlenmeye, dinlenmeye ihtiyacı olan Hoseok'un bedeni ufak bir bahaneye bakıvermişti.

Hızlı adımları ile sokakları arşınlamış ve çoktan günün coşkulu başlangıcını bağrında hisseden White Orchid'in meydanına gelmişti.

İnsanlar sohbet ediyor, açık tezgahlara bakıyor, kendi dükkanları ile ilgileniyor, gideceğine yere doğru adımlıyordu ve o an Hoseok can sıkan kalabalığı izlerken umut tohumlarını içine serpen bir şeyle karşılaştı. Aslında bu biraz da tedirgin hissettirmişti.

Tezgahına dün akşam örttüğü bez yoktu ama kim kaldırmıştı ve tezgahı ile kim ilgileniyor olabilirdi ki? Belki de dün geceki rüzgar bezi sürüklemişti, oysa kenarlarını tahta tezgahın kenarındaki çivilere bağlamıştı, buna ihtimal vermek istemiyordu.

Hızlı adımlarla tahmini 15 adım uzağındaki tezgahının karşısında durduğunda birinin eğilmiş, tezgahının iç tarafında bir şeylerle uğraştığını görmüştü. Tezgahına geçmek adına diğer taraftan dolanması lazımdı ama şu an sadece parmak uçlarında yükselmiş, tahtaya elini yaslamış ve yere eğilmiş bedenin kim olduğunu anlamaya çalışmayı tercih etmişti.

Siyaha çalan saçlar tanıdıktı yine de kimse bir iki kere gördüğü bir kişiyi tüm fiziksel özellikleri ile aklına kazıyamazdı ya. İşte Hoseok'ta eğilmiş olan beden yavaşça doğrulduğunda onun Jungkook olduğunu fark etti. Gözleri büyümüş, şaşkınlık ve merakla bir şeyler demek isteği ile dudakları aralanmıştı. "Gelmişsin."

Hızla gözlerini kırpıştırıp derin bir nefes verdi kelimelerini toparlamak adına birkaç saniye daha kazanırken. "Evet, sen..." duraksadı ve tezgahı gösterdi. "Sen mi tezgahı açtın?" meraklı bakışları hâlâ silinmemişti. Jungkook irileşmiş gözlere bakarken keyifli, biraz da yaptığı şeyin doğru olduğunu düşündüğü için gururlu bir duruş sergiledi. "Bir süredir buradayım." hemen yerden aldığı düşen metal paraları uzattı karşısındaki bedene. "Sen yokken kazandıklarım da bunlar." Hoseok uzatılan metalleri eline aldı ve Jungkook'a bakmaya devam etti.

Onun buraya sahip çıkmasına tabii ki sevinmişti ama bir yandan da anlamıyordu. Kim sadece bir kere gördüğü birini dansa kaldırır veya o yok diye belki de saatlerce onun işi ile ilgilenirdi? Böyle koşulsuz bir iyi niyeti aklı almıyordu. Bu ona çok fazla geliyordu. Kurumuş dudaklarında dilini gezdirip avucundaki parayı yavaşça pantolonunun cebine koydu. "Konuşalım mı?"

white orchid :: HopekookWhere stories live. Discover now